PRoFeSSioNaL
Kurucu Başkan
- Katılım
- 14 Ağu 2013
- Mesajlar
- 2,855
- Tepkime puanı
- 396
- Puanları
- 83
- Yaş
- 44
- Web sitesi
- www.flatcastelele.com
[h=2]Hz. Osman (r.a.) kimdir? Hz. Osman (r.a.) ne zaman ve nerede doğmuştur? Hz. Osman (r.a.) nasıl Müslüman olmuştur? Hz. Osmanın (r.a.) şahsiyeti nasıldır? Hz. Osmana (r.a.) neden Zinnureyn denmiştir? Hz. Osman (r.a.) nasıl ölmüştür? Hz. Osmanın (r.a.) hayatı.
[/h]İlk Müslümanlardan, Hulefâ-yi Râşidînin üçüncüsü, Peygamberimizin (s.a.v.) damadı, sahabilerin önde gelenlerinden Hz. Osmanın (r.a.) (Osman bin Affan) kısaca hayatı.
[h=2]HZ. OSMANIN (R.A.) KISACA HAYATI[/h] Osman ibn-i Affân (r.a) ashâb-ı kirâmın önde gelenlerinden olup, ilk Müslümanların dördüncüsü ve Hulefâ-yi Râşidînin de üçüncüsüdür. Fil Vakasından altı sene sonra veya 574 senesinde Mekkede dünyaya gelmiştir. Soyu Abdi Menâfta Rasûlullah (s.a.v) Efendimizle birleşir.[SUP][1][/SUP] Kureyş kabilesine mensup olup Emevî soyundandır. Annesi Ervâ bint-i Küreyz, Allah Rasûlünün halası Beyzânın kızıdır.
Hz. Osman (r.a), îman ettiğinde pek çok sıkıntı ve çilelere katlandı. Amcası Hakem ibn-i Ebil-Âs onu sıkıca bağlayarak hapsetti ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söyledi. Osman (r.a) dininden kesinlikle dönmeyeceğini bildirince, kararlılığını gören amcası onu serbest bıraktı.[2]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ve yanında bulunan Müslümanlar İslâmı açıkladıkları zaman, Mekkede İslâmı duymayan kimse kalmadı. Hz. Ebûbekir, Saîd ibn-i Zeyd ve Hz. Osman (r.a) gibi sahâbîler, insanları İslâma gizlice dâvet ve teşvik etmeye koyuldular. Daha sonra Hz. Ömer, Hz. Hamza ve Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a) gibi sahâbîler de açıkça dâvet etmeye başladılar.[3]
[h=3]Peygamberimize Damat Oluşu[/h] Hz. Osman (r.a) Müslüman olunca, Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz kızı Rukıyeyi onunla evlendirdi. Bu evlilikten ilk çocuğu Abdullah dünyaya geldi. Câhiliye döneminde Ebû Amr künyesiyle çağrılan Osman (r.a) artık bundan sonra Ebû Abdullah künyesini aldı. Sonra kızı Leylâ doğunca da Ebû Leylâ künyesiyle zikredildi.
[h=3]Üç Hicret Sahibi Müslüman[/h] Hz. Osman (r.a) iki defâ Habeşistana, daha sonra da Medineye hicret etti.
Hz. Osman (r.a), ikinci defa hicret ettiğinde Habeşistanda bir müddet kaldı, sonra Mekkeye geri döndü. Rasûlullah (s.a.v), Medineye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman diğer müslümanlarla birlikte Medineye hicret etti. O, Medineye ulaştığında Allah Rasûlünün şâiri Hassân ibn-i Sâbitin kardeşi Evse misâfir olmuştu. Bundan dolayı Hassân, onu çok severdi.[4]
Allah Rasûlü (s.a.v) onu Mekkede Abdurrahman ibn-i Avf ile kardeş yaptı. Hicretten sonra Medîne-i Münevverede gerçekleştirilen kardeşlik akdinde ise Evs ibn-i Sâbit (r.a) ile kardeş îlân edildi.[5]
Hz. Osman (r.a), hanımı Rukıye (r.a) ağır hasta olduğu için, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin izniyle Bedir Gazvesine katılmamıştı. Hz. Rukıye (r.a), ordu Bedirde bulunduğu esnâda vefat etmiş, zaferin müjdesi Medineye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedirde bulunmamış olmakla birlikte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Hz. Osmanı Bedire katılanlardan saydı ve ganimetten ona da pay ayırdı.[6]
Hz. Osman (r.a), Bedir hâriç, bütün savaşlara katıldı. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Zatür-Rikâ ve Gatafan seferlerinde onu Medinede yerine vekil olarak bıraktı.[7]
[h=3]İki Nur Sahibi[/h] Birinci hanımı Rukıye (r.a) vefat edince, Allah Rasûlü (s.a.v) onu diğer kızı Hz. Ümmü Gülsüm (r.a) ile evlendirdi. İnsanlık tarihi boyunca Hz. Osmandan başka hiç kimse bir peygamberin iki kızıyla da evlenmemiştir. Bu sebeple Hz. Osmana, iki nur sahibi mânâsına Zinnûreyn lakabı verilmiştir. Hicretin 9. senesinde Ümmü Gülsüm (r.a) da vefat etti.[8]
Mekke devrinde Habeşistana hicret eden Osman (r.a), Medine dönemi boyunca sürekli Rasûlullah (s.a.v) Efendimizle birlikte olmaya gayret etti.
Hz. Osman (r.a), zengin bir tâcir, mükemmel ve zarîf bir cemiyet adamı idi. Medinede Müslümanların ihtiyaç içinde bulundukları her durumda onlara yardım eder, bilhassa ordu techîzinde hiç bir fedâkârlıktan sakınmazdı. Bu sebeple onun zenginliği medhedilmiş ve başkalarına örnek gösterilmiştir.
Hz. Osman, iffet ve hayâ yönünden de örnek bir şahsiyettir. Allah Rasûlü (s.a.v), meleklerin bile ondan hayâ ettiğini haber vermiştir.[9]
Hz. Ebûbekir (r.a) halife seçilince Osman (r.a) ona beyat etti. Hz. Ebûbekir, halifeliği boyunca onunla hep istişarede bulunurdu. Hz. Ebûbekirin vefatından evvel, Hz. Ömeri halife tâyin ettiğini bildiren belgeyi Hz. Osman (r.a) kaleme aldı. Ebûbekir (r.a), Hz. Osmanın yazdıklarını ona tekrar okuttuktan sonra mühürletti. Osman (r.a), yanında Hz. Ömer ve Üseyd bin Saîd olduğu hâlde dışarı çıktı ve oradakilere Bu kâğıtta adı yazılan kimseye beyat ediyor musunuz diye sordu. Onlar da evet diyerek bunu kabul ettiler.[10]
Hz. Ömer (r.a), son haccında Allah Rasûlünün hanımlarının da hacca gitmelerine izin verdi. Yanla*rında da Hz. Osman ile Abdurrahman ibn-i Avfı gönderdi. Osman (r.a) ara sıra:
Dikkat edin, kimse hanımlara yaklaşmasın ve bakmasın! diye nidâ ediyordu. Müminlerin anneleri ise, develerin üstündeki hevdeclerde idiler.[11]
[h=2]HZ. OSMAN (R.A.) DÖNEMİ[/h] Hz. Osman (r.a), 23/644 senesinde halife seçildikten sonra, Hz. Ömerin yolunu izleyerek siyasetini devam ettirdi. Onun zamanında ordudaki asker sayısı daha da arttı ve fethedilen topraklar genişledi. Başta Sâsânî İmparatorluğunun son eyaleti Ermeniye olmak üzere, Kuzey Afrika kıyıları ve Anadolunun bir bölümü İslâm devletinin hudutları içine dâhil edildi.
Hz. Osman (r.a), hilâfeti devraldığında İslâm fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Osman (r.a), İslâmî tebliğin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı. Ermenistan, Horasan, Kuzey Afrika, Kıbrıs, Trablus ve Taberistanı fethetti, İrandaki ayaklanmaları bastırıp merkezî yönetimin nüfûzunu yeniden tesis etti.
İslâm ordularının önündeki mâniler kaldırıldıktan sonra Hz. Osman, komutanlarına hiç vakit kaybetmeden Cebel-i Târıkı geçerek Endülüse girmeleri emrini verdi.
[h=3]Kıbrıs Seferi[/h] Diğer taraftan Muâviye (r.a), Hz. Osmandan izin alarak, Sûriye sâhillerinde oluşturduğu donanma ile Akdenize açılmış ve Müslümanlar denizlerde de Bizansa karşı varlık göstermeye başlamışlardı. Bir müddet sonra Muaviye, donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adasına çıktı. Abdullah ibn-i Sad, Mısırdan onun yardımına gitti. Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile İslâm hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. (Hicrî 28) Bu miktar onların Bizans İmparatoruna ödediği meblağ idi.[12]
O günlerle ilgili bir hâtırayı Cübeyr ibn-i Nefîr (r.a) şöyle anlatır:
Kıbrıs fetholununca, ahâlisi dağıtıldı. Halk birbirine ağlıyor, üzüntü duyuyordu. O esnâda Ebüd-Derdâ Hazretlerini, tek başına oturmuş ağlarken gördüm. Ona:
«Ey Ebüd-Derdâ! Allahın, İslâmı ve Müslümanları üstün kıldığı bir günde seni böylesine ağlatan nedir?» diye sordum. Şu cevâbı verdi:
Yazıklar olsun sana ey Cübeyr!.. İnsanlar Allâhın emrini terkedince, Onun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bunlar bir zaman, iktidar ve mal-mülk sahibi, güçlü-kuvvetli kişilerdi. Allâhın emirlerini terk ettikleri zaman, işte gördüğün bu duruma düştüler. (İbnül-Esir, el-Kâmil, III, 96-97; Ebû Nuaym, Hilye, I, 216-217)
Ashâb-ı kirâmın, mağlûb ettikleri düşmanları hakkındaki bu müşfikâne duyguları ne kadar ibretlidir. Gözleri, onların malında mülkünde değil, gönüllerinin Allaha yönelmesinde
[h=3]Zâtüs Sevârî Deniz Zaferi[/h] Hz. Osman devrinde Bizansa karşı kazanılan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç şüphesiz Zâtüs-Sevârî deniz savaşıdır. Abdullah ibn-i Sadın komutasındaki İslâm donanması, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki büyük donanmayla karşı karşıya geldi. Bizanslıların gemi sayısı hakkında verilen bilgiler, beş yüz ile sekiz yüz arasında değişmektedir. İslâm donanmasının sahip olduğu gemi sayısı ise ikiyüz civarındaydı. Yapılan savaşta Bizanslılar büyük bir mağlûbiyete uğratıldı. Konstantin, Sicilya Adasına sığınmak zorunda kaldı. Sicilya ahâlîsi İmparatorun zulmünden usanmış olduklarından Kostantini öldürdüler.[13]
Hicretin 32. senesinde Muâviye (r.a) gemilerini İstanbula kadar gönderdi.
Osman (r.a) zamanında topraklar çok genişlemiş ve zenginlik iyice artmıştı. Maddî imkânların genişlemesiyle bazı ictimâî değişmeler de başladı.
Hz. Osmanın hilâfeti 12 sene sürdü. Hilâfeti esnâsında yaptığı mühim hizmetlerden biri de, Ebûbekir (r.a) zamanında toplanıp Mushaf haline getirilmiş olan Kurân-ı Kerîmi tekrar kontrol ettirerek çoğaltıp çeşitli merkezlere dağıtması oldu.
Önceki halifeler gibi Osman (r.a) da çok hadis rivayet etmemiştir. Onun Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden rivayet ettiği hadis sayısı 146dır.
[h=2]HZ. OSMAN (R.A.) NASIL VEFAT ETTİ?[/h] Hz. Osman (r.a), âsîler tarafından 22 gün muhâsara edildikten sonra 35 yılında (17 Haziran 656 Cuma günü) Medinede şehit edildi. Şehîd edilirken Hz. Hasan[14] ve Kelb kabilesinden olan zevcesi Nâile bint-i Ferâfisa yaralandı. Hz. Osmanın naşı, geceleyin hanımı ve birkaç samimi dostu tarafından, gizlice defnedildi.
Hz. Osmanın şehit edilmesiyle başlayan dönem, İslâm tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, bu tarihten sonra iç karışıklıklar ve fitneler birbirini takip etmiştir.
[h=2]HZ. OSMANIN (R.A.) ÖZELLİKLERİ NELERDİR?[/h] [h=3]Hz. Osmanın (r.a.) Şemâili[/h] Hz. Osman Zinnûreyn (r.a) orta boylu, iri kemikli, güzel yüzlü, uzun sakallı ve esmer renkli idi. Âlim, fâzıl, çokça ibâdet eden, sâlih, cömert, kerem sahibi, halim selim, son derece nâzik ve mahcûb bir zât idi. İnsanlar tarafından son derece sevilip sayılan ve hürmet duyulan bir şahıstı. Son derece takvâ ve verâ sahibiydi. Bütün yılını oruçlu geçirir ve her sene haccederdi. Hz. Âişe (r.a) vâlidemiz onun hakkında:
Vallahi o, akrabasını en çok gözeten ve Allahtan en fazla korkan bir kişiydi demiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 223)
Güzel hâlleri ve fazîletleri çok, sıfatları mükemmel, kerâmet sahibi, tatlı dilli ve güzel konuşan şânı yüce bir zât idi.
Osman (r.a), eli açık, iffetli, yumuşak huylu, herkesle anlaşan, hilim ve şecaat sahibi, müsâmahalı ve cömert idi.
Zâhid, âbid, gözü yaşlı, her şeye ibret nazarıyla bakan, sabr-ı cemîl sahibi, çok şükreden, mütevâzı ve hayâ ehli idi. İnfak ve cömertlikle temâyüz etmiş, fukaraya bol bol ihsanlarıyla tanınmıştı. Evde olan her şeyi infak eder, sirke ile zeytinyağı yerdi. Yemeğin azını, amellerin ise büyük ve çoğunu severdi.
Kurân kıraati hususunda Allah Rasûlünden ilim alanların en üstünüdür. Kendi başına kıldığı namazlarda Kurân-ı Kerîmi bir rekâtta hatmettiği olurdu. Cemaate namaz kıldırırken de uzun sûreler okurdu. Fürâfisa bin Umeyr (r.a) şöyle der:
Ben Yûsuf Sûresini, Osman ibn-i Affânın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu sûreyi çok sık okurdu. (Muvatta, Salât, 35)
[h=3]Hz. Osmanın (r.a.) Fazîletleri[/h] Osman (r.a), Allah Rasûlüne iki defa damat olmuş ve Cennetle müjdelenmiştir.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin:
Sizin en hayırlınız, Kurânı öğrenen ve öğreteninizdir![15] hadîs-i şerîfini rivâyet eden Osman (r.a), Kurân-ı Kerîme büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun Kurâna çok ehemmiyet verip hizmet ettiğini gören halk da bu yolda yürümüş, idârecilerini örnek almışlardır. Nitekim Ebû Abdurrahmân es-Sülemî (r.a), Hz. Osmanın hilâfet devrinde kıraat hocalığına başlamış ve uzun müddet bu vazîfesine devam etmişti. Zaman zaman, Kûfede imâmet ve Kurân muallimliği yaptığı mescidi kastederek şöyle derdi:
Beni şu makâmımda oturmaya sevkeden şey, Allâh Rasûlünün: «Sizin en hayırlınız Kurânı öğrenen ve öğreteninizdir!» hadîs-i şerîfindeki müjdeye nâil olabilme arzusudur. (Buhârî, Fedâilül-Kurân, 21; Tirmizî, Fedâilül-Kurân, 15)
Hz. Osmanın en mühim hizmetlerinden biri Kurân-ı Kerîmi çoğaltarak belli başlı İslâm merkezlerine göndermesi olmuştur. Yaptığı bu hizmetler sebebiyle Câmiul-Kurân: Kurânı Toplayan vasfıyla tebcîl edilen Osman (r.a), Kurân-ı Kerîm ile çok meşgul olduğu için iki Mushaf eskitmişti. Her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîfi hürmetle öpmeyi âdet hâline getirmişti.[16]
Hz. Osman (r.a), Cuma gecesi Bakara sûresini okumaya başlar, Perşembe gece*si hatmi tamamlardı. Yani haftada bir hatmederdi. Diğer sahabîlerden İbn-i Mesûd (r.a) da, Kurân-ı Kerîmi cumadan cumaya bir defa, Ramazanda da üç günde bir hatmederdi. Muâz (r.a), üç günden daha kısa sürede bitirmeyi hoş görmezdi. Temim ed-Dârînin de haftada bir defa hatmettiği rivâyet edilir.
Osman (r.a), hilmi, vakarı ve cömertliği ile meşhûr olmuştu. Hayatı boyunca pek çok infaklarda bulunmuştur. Müslümanların susuzluk çektiği bir devirde Rûme kuyusunu satın alarak vakfetti. Zorlu sefer olan Tebüke ordu hazırlanırken en büyük maddî yardımı o yaptı
Osman (r.a), fazîlette önde gelen sahâbilerdendi. İbn-i Ömer (r.a) şöyle der:
Biz Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) zamanında insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık:
«Ümmet-i Muhammedin, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden sonra en efdali Ebû Bekir, sonra Ömer, sonra Osmandır.»
Allah Rasûlü (s.a.v) bu sıralamayı işittikleri hâlde itiraz etmezlerdi.[17]
Hz. Osmanın fazîletine işâret eden bazı âyet-i kerîmeler nâzil olmuştur:
Meşhur müfessirlerden Dahhâkın bildirdiğine göre:
Allaha ve Peygamberine îman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sıddîk (özü sözü doğru olanlar) ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır...[18] âyet-i kerimesi, herkesten önce müslüman olan sekiz kişi hakkında nâzil olmuştur. Bunlar da Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Talha, Zübeyr, Sad ve Zeyd (r.a) Hazarâtıdır.[19]
Hz. Ali (r.a) birgün insanlara hitâb ederken:
Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar Cehennemden uzak tutulurlar.[20] âyetini okumuş ve:
İşte Osmân, âyette bahsedilen bahtiyarlardandır demiştir.[21]
Ashâb-ı kirâm arasında Osman (r.a) kadar güzel ve eksiksiz konuşan biri yoktu. Lâkin o, hatâ yapma korkusuyla hadis rivayet etmekten çekinir ve şöyle buyururdu:
Beni Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden hadis nakletmekten meneden şey, kendisinden çokça hadis ezberleyen ashâbından olmayışım değildir. Lâkin ben Onun:
«Kim söylemediğim birşeyi benim ağzımdan uydurursa, Ateşteki yerine hazırlansın!» buyurduklarını işittiğime şâhitlik ederim. (Heysemî, I, 143)
Osman (r.a) bütün seneyi oruçla geçirirdi. İlk saatlerinde birazcık uyuduktan sonra geceleri de sabaha kadar ibadet ederdi.[22] Allâh Rasûlünün Sünnetine candan bağlı idi. Onun izini adım adım tâkip etmek isterdi.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ehl-i beytine son derece tâzim ve hürmet gösterirdi. Meselâ binek üzerindeyken Allah Rasûlünün amcası Abbâs (r.a) yanından geçecek olsa, hemen yere iner ve yaya olarak yürümeye başlardı.
Münâkaşa ve kavgayı sevmez, zulüm ve haksızlıktan da son derece sakınırdı. Bu yüzden kendisini şehid etmek için gelen kâtillere bile mukâbele etmemiştir.
Abdurrahman ibn-i Mehdî şöyle der:
Hz. Osmanda iki ahlâk vardı ki bunlar ne Ebûbekir Sıddîkta, ne de Hz. Ömerde mevcuttu. Birincisi mazlum olarak şehit edilinceye kadar sabır göstermesi; ikincisi de tüm Müslümanları bir Mushaf-ı Şerif üzerinde toplamasıdır. (Ebû Nuaym, Hilye, I, 58)
[/h]İlk Müslümanlardan, Hulefâ-yi Râşidînin üçüncüsü, Peygamberimizin (s.a.v.) damadı, sahabilerin önde gelenlerinden Hz. Osmanın (r.a.) (Osman bin Affan) kısaca hayatı.
[h=2]HZ. OSMANIN (R.A.) KISACA HAYATI[/h] Osman ibn-i Affân (r.a) ashâb-ı kirâmın önde gelenlerinden olup, ilk Müslümanların dördüncüsü ve Hulefâ-yi Râşidînin de üçüncüsüdür. Fil Vakasından altı sene sonra veya 574 senesinde Mekkede dünyaya gelmiştir. Soyu Abdi Menâfta Rasûlullah (s.a.v) Efendimizle birleşir.[SUP][1][/SUP] Kureyş kabilesine mensup olup Emevî soyundandır. Annesi Ervâ bint-i Küreyz, Allah Rasûlünün halası Beyzânın kızıdır.
Hz. Osman (r.a), îman ettiğinde pek çok sıkıntı ve çilelere katlandı. Amcası Hakem ibn-i Ebil-Âs onu sıkıca bağlayarak hapsetti ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söyledi. Osman (r.a) dininden kesinlikle dönmeyeceğini bildirince, kararlılığını gören amcası onu serbest bıraktı.[2]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ve yanında bulunan Müslümanlar İslâmı açıkladıkları zaman, Mekkede İslâmı duymayan kimse kalmadı. Hz. Ebûbekir, Saîd ibn-i Zeyd ve Hz. Osman (r.a) gibi sahâbîler, insanları İslâma gizlice dâvet ve teşvik etmeye koyuldular. Daha sonra Hz. Ömer, Hz. Hamza ve Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a) gibi sahâbîler de açıkça dâvet etmeye başladılar.[3]
[h=3]Peygamberimize Damat Oluşu[/h] Hz. Osman (r.a) Müslüman olunca, Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz kızı Rukıyeyi onunla evlendirdi. Bu evlilikten ilk çocuğu Abdullah dünyaya geldi. Câhiliye döneminde Ebû Amr künyesiyle çağrılan Osman (r.a) artık bundan sonra Ebû Abdullah künyesini aldı. Sonra kızı Leylâ doğunca da Ebû Leylâ künyesiyle zikredildi.
[h=3]Üç Hicret Sahibi Müslüman[/h] Hz. Osman (r.a) iki defâ Habeşistana, daha sonra da Medineye hicret etti.
Hz. Osman (r.a), ikinci defa hicret ettiğinde Habeşistanda bir müddet kaldı, sonra Mekkeye geri döndü. Rasûlullah (s.a.v), Medineye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman diğer müslümanlarla birlikte Medineye hicret etti. O, Medineye ulaştığında Allah Rasûlünün şâiri Hassân ibn-i Sâbitin kardeşi Evse misâfir olmuştu. Bundan dolayı Hassân, onu çok severdi.[4]
Allah Rasûlü (s.a.v) onu Mekkede Abdurrahman ibn-i Avf ile kardeş yaptı. Hicretten sonra Medîne-i Münevverede gerçekleştirilen kardeşlik akdinde ise Evs ibn-i Sâbit (r.a) ile kardeş îlân edildi.[5]
Hz. Osman (r.a), hanımı Rukıye (r.a) ağır hasta olduğu için, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin izniyle Bedir Gazvesine katılmamıştı. Hz. Rukıye (r.a), ordu Bedirde bulunduğu esnâda vefat etmiş, zaferin müjdesi Medineye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedirde bulunmamış olmakla birlikte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Hz. Osmanı Bedire katılanlardan saydı ve ganimetten ona da pay ayırdı.[6]
Hz. Osman (r.a), Bedir hâriç, bütün savaşlara katıldı. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Zatür-Rikâ ve Gatafan seferlerinde onu Medinede yerine vekil olarak bıraktı.[7]
[h=3]İki Nur Sahibi[/h] Birinci hanımı Rukıye (r.a) vefat edince, Allah Rasûlü (s.a.v) onu diğer kızı Hz. Ümmü Gülsüm (r.a) ile evlendirdi. İnsanlık tarihi boyunca Hz. Osmandan başka hiç kimse bir peygamberin iki kızıyla da evlenmemiştir. Bu sebeple Hz. Osmana, iki nur sahibi mânâsına Zinnûreyn lakabı verilmiştir. Hicretin 9. senesinde Ümmü Gülsüm (r.a) da vefat etti.[8]
Mekke devrinde Habeşistana hicret eden Osman (r.a), Medine dönemi boyunca sürekli Rasûlullah (s.a.v) Efendimizle birlikte olmaya gayret etti.
Hz. Osman (r.a), zengin bir tâcir, mükemmel ve zarîf bir cemiyet adamı idi. Medinede Müslümanların ihtiyaç içinde bulundukları her durumda onlara yardım eder, bilhassa ordu techîzinde hiç bir fedâkârlıktan sakınmazdı. Bu sebeple onun zenginliği medhedilmiş ve başkalarına örnek gösterilmiştir.
Hz. Osman, iffet ve hayâ yönünden de örnek bir şahsiyettir. Allah Rasûlü (s.a.v), meleklerin bile ondan hayâ ettiğini haber vermiştir.[9]
Hz. Ebûbekir (r.a) halife seçilince Osman (r.a) ona beyat etti. Hz. Ebûbekir, halifeliği boyunca onunla hep istişarede bulunurdu. Hz. Ebûbekirin vefatından evvel, Hz. Ömeri halife tâyin ettiğini bildiren belgeyi Hz. Osman (r.a) kaleme aldı. Ebûbekir (r.a), Hz. Osmanın yazdıklarını ona tekrar okuttuktan sonra mühürletti. Osman (r.a), yanında Hz. Ömer ve Üseyd bin Saîd olduğu hâlde dışarı çıktı ve oradakilere Bu kâğıtta adı yazılan kimseye beyat ediyor musunuz diye sordu. Onlar da evet diyerek bunu kabul ettiler.[10]
Hz. Ömer (r.a), son haccında Allah Rasûlünün hanımlarının da hacca gitmelerine izin verdi. Yanla*rında da Hz. Osman ile Abdurrahman ibn-i Avfı gönderdi. Osman (r.a) ara sıra:
Dikkat edin, kimse hanımlara yaklaşmasın ve bakmasın! diye nidâ ediyordu. Müminlerin anneleri ise, develerin üstündeki hevdeclerde idiler.[11]
[h=2]HZ. OSMAN (R.A.) DÖNEMİ[/h] Hz. Osman (r.a), 23/644 senesinde halife seçildikten sonra, Hz. Ömerin yolunu izleyerek siyasetini devam ettirdi. Onun zamanında ordudaki asker sayısı daha da arttı ve fethedilen topraklar genişledi. Başta Sâsânî İmparatorluğunun son eyaleti Ermeniye olmak üzere, Kuzey Afrika kıyıları ve Anadolunun bir bölümü İslâm devletinin hudutları içine dâhil edildi.
Hz. Osman (r.a), hilâfeti devraldığında İslâm fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Osman (r.a), İslâmî tebliğin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı. Ermenistan, Horasan, Kuzey Afrika, Kıbrıs, Trablus ve Taberistanı fethetti, İrandaki ayaklanmaları bastırıp merkezî yönetimin nüfûzunu yeniden tesis etti.
İslâm ordularının önündeki mâniler kaldırıldıktan sonra Hz. Osman, komutanlarına hiç vakit kaybetmeden Cebel-i Târıkı geçerek Endülüse girmeleri emrini verdi.
[h=3]Kıbrıs Seferi[/h] Diğer taraftan Muâviye (r.a), Hz. Osmandan izin alarak, Sûriye sâhillerinde oluşturduğu donanma ile Akdenize açılmış ve Müslümanlar denizlerde de Bizansa karşı varlık göstermeye başlamışlardı. Bir müddet sonra Muaviye, donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adasına çıktı. Abdullah ibn-i Sad, Mısırdan onun yardımına gitti. Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile İslâm hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. (Hicrî 28) Bu miktar onların Bizans İmparatoruna ödediği meblağ idi.[12]
O günlerle ilgili bir hâtırayı Cübeyr ibn-i Nefîr (r.a) şöyle anlatır:
Kıbrıs fetholununca, ahâlisi dağıtıldı. Halk birbirine ağlıyor, üzüntü duyuyordu. O esnâda Ebüd-Derdâ Hazretlerini, tek başına oturmuş ağlarken gördüm. Ona:
«Ey Ebüd-Derdâ! Allahın, İslâmı ve Müslümanları üstün kıldığı bir günde seni böylesine ağlatan nedir?» diye sordum. Şu cevâbı verdi:
Yazıklar olsun sana ey Cübeyr!.. İnsanlar Allâhın emrini terkedince, Onun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bunlar bir zaman, iktidar ve mal-mülk sahibi, güçlü-kuvvetli kişilerdi. Allâhın emirlerini terk ettikleri zaman, işte gördüğün bu duruma düştüler. (İbnül-Esir, el-Kâmil, III, 96-97; Ebû Nuaym, Hilye, I, 216-217)
Ashâb-ı kirâmın, mağlûb ettikleri düşmanları hakkındaki bu müşfikâne duyguları ne kadar ibretlidir. Gözleri, onların malında mülkünde değil, gönüllerinin Allaha yönelmesinde
[h=3]Zâtüs Sevârî Deniz Zaferi[/h] Hz. Osman devrinde Bizansa karşı kazanılan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç şüphesiz Zâtüs-Sevârî deniz savaşıdır. Abdullah ibn-i Sadın komutasındaki İslâm donanması, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki büyük donanmayla karşı karşıya geldi. Bizanslıların gemi sayısı hakkında verilen bilgiler, beş yüz ile sekiz yüz arasında değişmektedir. İslâm donanmasının sahip olduğu gemi sayısı ise ikiyüz civarındaydı. Yapılan savaşta Bizanslılar büyük bir mağlûbiyete uğratıldı. Konstantin, Sicilya Adasına sığınmak zorunda kaldı. Sicilya ahâlîsi İmparatorun zulmünden usanmış olduklarından Kostantini öldürdüler.[13]
Hicretin 32. senesinde Muâviye (r.a) gemilerini İstanbula kadar gönderdi.
Osman (r.a) zamanında topraklar çok genişlemiş ve zenginlik iyice artmıştı. Maddî imkânların genişlemesiyle bazı ictimâî değişmeler de başladı.
Hz. Osmanın hilâfeti 12 sene sürdü. Hilâfeti esnâsında yaptığı mühim hizmetlerden biri de, Ebûbekir (r.a) zamanında toplanıp Mushaf haline getirilmiş olan Kurân-ı Kerîmi tekrar kontrol ettirerek çoğaltıp çeşitli merkezlere dağıtması oldu.
Önceki halifeler gibi Osman (r.a) da çok hadis rivayet etmemiştir. Onun Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden rivayet ettiği hadis sayısı 146dır.
[h=2]HZ. OSMAN (R.A.) NASIL VEFAT ETTİ?[/h] Hz. Osman (r.a), âsîler tarafından 22 gün muhâsara edildikten sonra 35 yılında (17 Haziran 656 Cuma günü) Medinede şehit edildi. Şehîd edilirken Hz. Hasan[14] ve Kelb kabilesinden olan zevcesi Nâile bint-i Ferâfisa yaralandı. Hz. Osmanın naşı, geceleyin hanımı ve birkaç samimi dostu tarafından, gizlice defnedildi.
Hz. Osmanın şehit edilmesiyle başlayan dönem, İslâm tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, bu tarihten sonra iç karışıklıklar ve fitneler birbirini takip etmiştir.
[h=2]HZ. OSMANIN (R.A.) ÖZELLİKLERİ NELERDİR?[/h] [h=3]Hz. Osmanın (r.a.) Şemâili[/h] Hz. Osman Zinnûreyn (r.a) orta boylu, iri kemikli, güzel yüzlü, uzun sakallı ve esmer renkli idi. Âlim, fâzıl, çokça ibâdet eden, sâlih, cömert, kerem sahibi, halim selim, son derece nâzik ve mahcûb bir zât idi. İnsanlar tarafından son derece sevilip sayılan ve hürmet duyulan bir şahıstı. Son derece takvâ ve verâ sahibiydi. Bütün yılını oruçlu geçirir ve her sene haccederdi. Hz. Âişe (r.a) vâlidemiz onun hakkında:
Vallahi o, akrabasını en çok gözeten ve Allahtan en fazla korkan bir kişiydi demiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 223)
Güzel hâlleri ve fazîletleri çok, sıfatları mükemmel, kerâmet sahibi, tatlı dilli ve güzel konuşan şânı yüce bir zât idi.
Osman (r.a), eli açık, iffetli, yumuşak huylu, herkesle anlaşan, hilim ve şecaat sahibi, müsâmahalı ve cömert idi.
Zâhid, âbid, gözü yaşlı, her şeye ibret nazarıyla bakan, sabr-ı cemîl sahibi, çok şükreden, mütevâzı ve hayâ ehli idi. İnfak ve cömertlikle temâyüz etmiş, fukaraya bol bol ihsanlarıyla tanınmıştı. Evde olan her şeyi infak eder, sirke ile zeytinyağı yerdi. Yemeğin azını, amellerin ise büyük ve çoğunu severdi.
Kurân kıraati hususunda Allah Rasûlünden ilim alanların en üstünüdür. Kendi başına kıldığı namazlarda Kurân-ı Kerîmi bir rekâtta hatmettiği olurdu. Cemaate namaz kıldırırken de uzun sûreler okurdu. Fürâfisa bin Umeyr (r.a) şöyle der:
Ben Yûsuf Sûresini, Osman ibn-i Affânın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu sûreyi çok sık okurdu. (Muvatta, Salât, 35)
[h=3]Hz. Osmanın (r.a.) Fazîletleri[/h] Osman (r.a), Allah Rasûlüne iki defa damat olmuş ve Cennetle müjdelenmiştir.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin:
Sizin en hayırlınız, Kurânı öğrenen ve öğreteninizdir![15] hadîs-i şerîfini rivâyet eden Osman (r.a), Kurân-ı Kerîme büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun Kurâna çok ehemmiyet verip hizmet ettiğini gören halk da bu yolda yürümüş, idârecilerini örnek almışlardır. Nitekim Ebû Abdurrahmân es-Sülemî (r.a), Hz. Osmanın hilâfet devrinde kıraat hocalığına başlamış ve uzun müddet bu vazîfesine devam etmişti. Zaman zaman, Kûfede imâmet ve Kurân muallimliği yaptığı mescidi kastederek şöyle derdi:
Beni şu makâmımda oturmaya sevkeden şey, Allâh Rasûlünün: «Sizin en hayırlınız Kurânı öğrenen ve öğreteninizdir!» hadîs-i şerîfindeki müjdeye nâil olabilme arzusudur. (Buhârî, Fedâilül-Kurân, 21; Tirmizî, Fedâilül-Kurân, 15)
Hz. Osmanın en mühim hizmetlerinden biri Kurân-ı Kerîmi çoğaltarak belli başlı İslâm merkezlerine göndermesi olmuştur. Yaptığı bu hizmetler sebebiyle Câmiul-Kurân: Kurânı Toplayan vasfıyla tebcîl edilen Osman (r.a), Kurân-ı Kerîm ile çok meşgul olduğu için iki Mushaf eskitmişti. Her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîfi hürmetle öpmeyi âdet hâline getirmişti.[16]
Hz. Osman (r.a), Cuma gecesi Bakara sûresini okumaya başlar, Perşembe gece*si hatmi tamamlardı. Yani haftada bir hatmederdi. Diğer sahabîlerden İbn-i Mesûd (r.a) da, Kurân-ı Kerîmi cumadan cumaya bir defa, Ramazanda da üç günde bir hatmederdi. Muâz (r.a), üç günden daha kısa sürede bitirmeyi hoş görmezdi. Temim ed-Dârînin de haftada bir defa hatmettiği rivâyet edilir.
Osman (r.a), hilmi, vakarı ve cömertliği ile meşhûr olmuştu. Hayatı boyunca pek çok infaklarda bulunmuştur. Müslümanların susuzluk çektiği bir devirde Rûme kuyusunu satın alarak vakfetti. Zorlu sefer olan Tebüke ordu hazırlanırken en büyük maddî yardımı o yaptı
Osman (r.a), fazîlette önde gelen sahâbilerdendi. İbn-i Ömer (r.a) şöyle der:
Biz Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) zamanında insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık:
«Ümmet-i Muhammedin, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden sonra en efdali Ebû Bekir, sonra Ömer, sonra Osmandır.»
Allah Rasûlü (s.a.v) bu sıralamayı işittikleri hâlde itiraz etmezlerdi.[17]
Hz. Osmanın fazîletine işâret eden bazı âyet-i kerîmeler nâzil olmuştur:
Meşhur müfessirlerden Dahhâkın bildirdiğine göre:
Allaha ve Peygamberine îman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sıddîk (özü sözü doğru olanlar) ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır...[18] âyet-i kerimesi, herkesten önce müslüman olan sekiz kişi hakkında nâzil olmuştur. Bunlar da Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Talha, Zübeyr, Sad ve Zeyd (r.a) Hazarâtıdır.[19]
Hz. Ali (r.a) birgün insanlara hitâb ederken:
Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar Cehennemden uzak tutulurlar.[20] âyetini okumuş ve:
İşte Osmân, âyette bahsedilen bahtiyarlardandır demiştir.[21]
Ashâb-ı kirâm arasında Osman (r.a) kadar güzel ve eksiksiz konuşan biri yoktu. Lâkin o, hatâ yapma korkusuyla hadis rivayet etmekten çekinir ve şöyle buyururdu:
Beni Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden hadis nakletmekten meneden şey, kendisinden çokça hadis ezberleyen ashâbından olmayışım değildir. Lâkin ben Onun:
«Kim söylemediğim birşeyi benim ağzımdan uydurursa, Ateşteki yerine hazırlansın!» buyurduklarını işittiğime şâhitlik ederim. (Heysemî, I, 143)
Osman (r.a) bütün seneyi oruçla geçirirdi. İlk saatlerinde birazcık uyuduktan sonra geceleri de sabaha kadar ibadet ederdi.[22] Allâh Rasûlünün Sünnetine candan bağlı idi. Onun izini adım adım tâkip etmek isterdi.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ehl-i beytine son derece tâzim ve hürmet gösterirdi. Meselâ binek üzerindeyken Allah Rasûlünün amcası Abbâs (r.a) yanından geçecek olsa, hemen yere iner ve yaya olarak yürümeye başlardı.
Münâkaşa ve kavgayı sevmez, zulüm ve haksızlıktan da son derece sakınırdı. Bu yüzden kendisini şehid etmek için gelen kâtillere bile mukâbele etmemiştir.
Abdurrahman ibn-i Mehdî şöyle der:
Hz. Osmanda iki ahlâk vardı ki bunlar ne Ebûbekir Sıddîkta, ne de Hz. Ömerde mevcuttu. Birincisi mazlum olarak şehit edilinceye kadar sabır göstermesi; ikincisi de tüm Müslümanları bir Mushaf-ı Şerif üzerinde toplamasıdır. (Ebû Nuaym, Hilye, I, 58)