TÜRKİYE VE TARİH
Türkiye Cumhuriyetinin haklı ve sayılır bir kimliği yok. Çünki 1789 Fransız ürünü ve kurtuluş dönemi sonrası hukuksuzların şekillendirdiği bir krallık.Millet olduğumuzu çok vurgulayıp duruyoruz, bir şeyi çok vurgularsanız o konuda bir şüpheniz var demektir. Ben şimdi nefes alıp veriyorum, size durup durup ben nefes alıp veriyorum desem, bunun aklından zoru var dersiniz. Osmanlı hiçbir zaman ben milletim diye dolaşmamıştır. Ümmetten bahsedilir ama o da o kadar sıklıkla ifade edilmezdi. Ve Osmanlıda hiçbir zaman ümmetçilik yapılmazdı. Öyle sağlam bir kimlik dokusu vardı ki ben şuyum demeye ihtiyacı yoktu. Çünki insanlığı sahiplenir yapısıyla evrenseldi. Biz bugün bunun yoksunluğunu çektiğimizden ötürü durmadan Biz bir milletiz, Türk milletiyiz diyoruz. Bizi başkalarından ayırt edecek özelliklerimiz neler diye sorulduğunda, Osmanlıyı gösteriyoruz yine. Cumhuriyet Türkiyesinin özellikleri diye gösterilebilecek bir şey yok. Kuru bir köktencilik ve boş şeyler. Halbuki kurtuluş savaşını bile din için savaşan insanlar vermişti. Cumhuriyetin taptığı kişinin yattığı mezar bile Yunandaki Akropolisin kötü bir taklidi.
Haçlı Seferleri'nin, Anadolu'dan püskürtülmesi Tanrı halkını ve önemini yine gözler önüne sermektedir.
Rusya 1977de osmanlıyı en çok zorlayan ülkedir. Suriye krizi Türkiye-Rusya soğuk savaşı geçmiş yüz yılın bir rovanşıdır. Dünyanın bozulmasında ve bozgunculukta Rusların büyük rolü olmuştur.
Mustafa kemal, ruhunu şeytana sattı ve tahta oturmak için büyük bir kültür mirasını reddederek yedi asırlık bir geçmişi reddetti. O dönemde kurtuluş mücadelesi için milli kongreleri halk yaptı. Milli mücadeleyi de halk verdi. Atatürk İngiliz ve Amerikan denetiminde bir ülke kurdu ve devrimlerle yeni bir rejim belirledi. Tek parti rejimi bir bakıma diktatörlüktü. Zorba yönetimin emirlerine karşı halkın yürüyüşlerine isyan (celali isyanları, Anadolu isyanları, şeyh said isyanı)dediler. İngilizlerle anlaşma yaptılar ve ülkeyi yok sayan anlaşmaları reddettik diyenler de kendileriydi.
Türkiye içerde ve dışarda çok önemli yeniliklere imza attı. Tayyip Erdoğan yenilikçi ve inkılapçıdır. Abdulhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti'nin başardıklarını 120-130 yıl önce, akıl ölçeği çerçevesi içerisinde başarmaya çalıştı, 7 asırlık geçmişiyle Abdulhamid Hanın çizgisini Ak parti başarmaya başladı. AK Parti, 3 asırlık bir yenilgiyi galibiyete dönüştürdü. Cumhuriyet kurulduktan sonra birilerinin milleti saf dışı bırakarak, ülkeyi milletsiz' ve İslamsız' bıraktı. Hilafetin kaldırılması ülkemizin ve bölgenin hatta dünyanın sıkıntı yaşmasının miladı olmuştu. Hilafet kaldırılmamış olsaydı Şeyh Said İsyanı diye bir olayı tarih sayfalarında olmazdı. Zaten o bir isyan değil halkın isteklerini dile getirdiği bir yürüyüştü. Dinleri elinden alınan, dili değiştirilen, giyim ve tüm kültürlerini dikta ile değiştirilen bir milletti o millet.
Almanlarda, kurtuluş savaşıyla ilgili çok önemli ve gizli bilgiler vardı. Onlar açığa çıkartılırsa Kurtuluş savaşının özü ve inancın savunuculuğu açıkça anlaşılırdı.
Türkiyede yenilenen bir devlet var. Yeni zamanın ruhuna uygun olarak bütün kavramların kendini yenilediği bir dönem bu. Gerçekleri fark ediş ve doğru olana yönelme dönemi. Bu değişimler yeni kudretler getiriyor. Yeni bir çağı aralıyor.
Köken üzerine dayalı milliyetçilik yıkılmıştır. Fransız ihtilalinin etkisi tamamen çökmüştür. 2000 yılına girdikten sonra yeni yüzyıla göre milliyetçilik kavramı çökmüş ve değişime uğramıştır. Ulus kavramı da bitti. Yeni zaman her şeyi içiçe soktu. Dünyanın dört bir yanında insanların beklentileri aynıdır. Zaho'da neyse Saraybosna'da aynı, Tunus'ta ne ise İstanbul'da aynı... Hepsi birbirine benziyor. 19.yüzyıl algısıyla Türkiye'yi yöneteceğim fikri artık mümkün değildir. Yeni yüzyılda milliyetçilik kavramı çökmüştür. Anadolu halkı bu paradigmayı kaldırdı attı. Artık insanını merkeze koyan bir paradigma var. Farklılıklarını düşman algısından çıkartan pratikte zenginlik olarak kabul eden bir Türkiye var.
"Osmanlı İmparatorluğu gerek Genç Osman ve II. Mahmut döneminde gerekse sonrasında bunu yani batıyı anlamaya çalıştı ama onların güç ve nefesleri buna yetmedi. Genç Osman (III.Osman) II.Mahmud, III. Selim'den sonra Osmanlı'da Abdulhamid Han'ın çıkışı oldu. Abdulhamid Han'ı doğru okunmadı. O karanlığın içindeki son savaşçıydı. (yeniçeriler) Darbeciler onu bastırdı. Abdulhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti'nin başardıklarını 120-130 yıl önce, akıl ölçeği çerçevesi içerisinde başarmaya çalıştı. " Bu dönemlerde yeni anayasa, özgürlüklerin arttırılması gibi tüm süreçler yaşansa da daha sonraki elli yılda zorla bu topraklara sahip olmaya geleceklerdi. Özgürlük, adalet, iyi düzen bahanesiyle gelenler zorbalıkla ülke yönetimlerine sahip oldular ve tüm hakları çiğnediler. Sadece kendilerine ve kendi menfaatlerine yasalar koydular.
"Abdulhamid Han'ın mücadelesi, batı karşısında mağlup olan doğunun ve Osmanlı'nın barış projesinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun hayattaki varlığının "yenilenerek, değişime uğrayarak" nefesinin nasıl uzatılacağının mücadelesini vermişti. Aslında o yenilikçi ve mücadeleci hareket Cumhuriyet'i üretti. Mustafa Kemal Atatürk, Abdulhamid Han çizgisinin devamıdır. Ama problem şudur: Mustafa Kemal Atatürk, 7 asırlık bir geçmişi reddederek, yeni bir tarih anlayışı üretip, bu tarih anlayışında 1071 ile 1923 arasını hatta Selçuklu'yu da yok sayarak İslam ile bütünleşen Türklerin ürettiği barış sürecini görmemezlikten gelmiş, yeni bir tarih yorumuyla Cumhuriyet sonrasının tarihini oluşturmaya çalışmıştır. Bugünkü çatışmaların, sorunun temelinde de bu anlayış var."
Mustafa kemalden çok Mustafa kemali kullanan güç çok önemliydi ve dilediklerini Atatürk ismiyle yaptırıyorlardı. Atatürk, her ne kadar onlardan memnun kalmasa da dünya saltanatı karşılığında ruhunu şeytana sattığından onların isteklerini yerine getiriyordu.
Şapka kanunu, kılık kıyafet kanunu halka uygulanmış bir zorbalıktı. Cumhuriyeti bastıran cuntacı yönetim halkı hiçe sayarak batılı güçlerin zaferini halka ilan edercesine kanunlar çıkartıyorlardı.
2000'li yıllara kadar bu millet niteliksel arayışlar içerisinde olmuş, AK Parti 3 asırlık yenilginin üzerinden "yenileyici" hareket olmuştur. Onun için Ak Parti hareketi bir "Müceddit Hareketi'dir, fıkhen kaşılığında ise "İçtihat Hareketi"dir Bu sadece Türkiye topraklarında yapılmış olan bir müceddit hareketi değil, bütün bir coğrafyada karşılık bulan bir harekettir. Çünkü bu coğrafyada yaşayan halklar, sıkışmış bir durumdadır. Türkiye o bakımdan batı yakasında olduğu için şanslıdır."
İnsanı merkeze koyan, farklılıklarını zenginlik olarak kabul eden, bunu gerçek hayatta pratize eden yeni bir devlet felsefesi ve anlayışı var artık Türkiye'de Ankara'da Cumhuriyet'in kurulmasında kimlerin fotoğrafları var? O fotoğrafta Mehmet Akif, Said Nursi, Çerkez Ethem, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Orbay ve Atatürk var. Peki 1924'ten sonra o fotoğrafta kimler kaldı? Çerkez Ethem, Mehmet Akif, Said Nursi, kazım Karabekir o fotoğrafta yok. Yani Anadolu'nun dinamikleri gitti. Yani Ankara'yı milletsizleştirdiler. Birlikte kurulan Cumhuriyet'te özellikle 1924'teki anayasadan sonra milleti Ankara'da tasfiye edip, çevreye tutsak ettiler. Ama bu millet 1946 yılına kadar her türlü eziyete ve inkara rağmen köşesine çekilip yine de isyan etmedi.
"Hilafetin kaldırılması bugün yaşadığımız sıkıntıların miladıdır. Bugün düşündüğümüz zaman, eğer hilafet kaldırılmamış olsaydı Şeyh Said İsyanı diye bir olayı tarih sayfalarında okur muyduk? Bu soruyu sormak zorundayız. Bu topraklarda üretilen tep tip ulusçuluğu, sosyal ulusçuluk, devlet ulusçuluğun mayası tutmamıştır. Çünkü az önce bahsettiğimiz bu kavramlarda, bir ve beraber olmayı hedefleyen, onları asil kılan bir İslam hamuru yoktur. "
Türkler mümessil bir millettir ve Türklersiz dünya sistemi düşünülemez. İnançsız, zalim şeytana uymuş, barbar Türkler algısını yaratanlar büyük bir karalama kampanyası yapıp insanlığı aldattılar. Küresel ortamda Türkler tanım olarak sosyal Darvinizm üzerinden üretilmiş dinsiz Türkler değildir. İman ve inanç potasında kendini eritmiş Türklerdir. Türk tanımında ırkçılık yoktur. Biyolojik milliyetçilik yoktur. Milli Şef döneminde üretilen Türklük tanımının Türklükle alakası yoktur. O Türk tanımı birilerinin sütresidir. Kendi egemenliklerini, sahip oldukları iktisadi gücü devam ettirebilmeleri için ürettikleri milletsiz Türk tanımıdır. Türk kelimesi bir ırkın adı değil bir anlayışın birlikteliğidir. Irksal Türkçülüğün gerçek Türklükle ilgisi yoktur. Anayasadaki Türk tanımı da milletsizdir. Türkler tarihin hiçbir döneminde ırkçılık yaparak büyük devlet olmadılar. Zaten ırkçılık bunu asla başaramaz. Irkçılıkla anca bir yeri sömürür ve bir vesayet kurarsınız. Bir beylik baronluk yaşarsınız. Allahın emirlerine bağlılığı, inancın birlikteliği Türk tanımı olarak kabul edilir. Çanakkale'de yatan şehitler her millettendi. Ve orada din savunuldu. İnananlar bu savunmayı canlarıyla ödediler. Türkiye ve temsil ettiği anlayış evrenseldir. Barışı, sevgiyi arayan ve mazlumu koruyan anlayıştır.
"islamsız bir ankara' tasavvuru başarıya ulaşmadı. Lozan Anlaşması'yla çizgileri çizilen İslamsız ve milletsiz bir Ankara tasavvuru, Cumhuriyet'in ürettiği ulusçuluk ve vatandaşlık projeksiyonu başarıya ulaşmamıştır. Ankara, Anasır-ı İslam kuramını hiçbir zaman unutamaz. "
"Son 30 yıldaki terör eylemlerinin akıl merkezine bakın bakalım nasıl bir insan profili üretmiş? Terör örgütünün ürettiği insan profiliyle, Mahmut Esat Bozkurt'un ürettiği veya Hasan Ali Yücel'in köy enstitülerinde ürettiği insan profili arasında ne fark var? Biri bu tarafta Darwinst bir anlayışla tarihi redde dayanan, Türklüğü alıp Şamanizm'e dayandıran ve onu da Baas sosu' ile taçlandırıp, Fransız Aydınlanması'na kitlenen batı sosyal müstemlekesine teslim olmuş bir ulus tipiyle, terör örgütünün ürettiği insan profili arasındaki farkı bana söyleyebilir misiniz? Bu toprakların genetiğini göz önüne aldığınızda hiçbir fark göremezsiniz. Bu toprakların genetiğini Medine, Semerkand, Buhara ve İstanbul'un eksenini düşünmeden anlamak mümkün değildir. Bu toprağın genetiğini Haçlı Seferleri'nin, Anadolu'da durduruluşunu idrak etmeden anlayamazsınız. "
"Neden 28 Şubat, Doğu ve Güneydoğu'daki medreselerin kapısına kilit vurdurdu, oranın aydın ve alim insanlarını sürgüne mecbur etti? Çünkü Milli Şef döneminde yapılmak istenen "10 yılda 15 milyon genç yarattık" denilerek, yapılmak istenenle, 28 Şubat'ta terör örgütünün birlikte akıl üreterek başarmak istediklerinin arasında hiçbir fark yok. Hepsinin merkezinde "Medine düşmanlığı" var. Türk Devleti'nin Medine'siz düşünemezsiniz. Çünkü Türk Devleti'nin bekası Medine'den geçmektedir. "
"Ne gariptir ki, Türkçülük yapanların hiçbiri Türk değil. Ve ne gariptir ki Türkçülük yapanların hepsi Medine ve Osmanlı Düşmanı' jakobenlerdir. Ve bunların tarif ettiği bir Türklük İşte bunun son örneği Meclis'te yaşandı. CHP'li bir milletvekili çıkıp, BDP'lilere "Türklerle Kürtler eşit olamaz" diyor. Hangi Türklükten bahsediyorsun? Bu anlayışta olan insanlar, o zaman Yavuz Sultan Selim'in İdris-i Bitlisi ile kurduğu bağa, Fatih Sultan Mehmet Han'ın yanı başındaki Molla Gorani (Gorani aşiretindendir) ile Ceziri Ahmed Efendi (Fatih Sultan'a kaside yazan alim) ve Alparslan'ın ordusundaki Kürtlere baksınlar. Yine bu Türklük tanımını yapanlar, İslam'da insanların fıtratına dair bir inkar olup olmadığına baksınlar Bunların tarif ettiği Türk, Türklükle hiç alakası olmayan, bu topraklara yabancı, ne Oğuz boyuyla ne de Türkmen boyuyla bağlantısı kopan bir Türk'tür "
"Muhalefet tutturmuş, vatandaşlık, laiklik tanımı değiştirilemez, diye. Kıyameti kopartıyorlar. Neden değiştirilmesin? Vahiy mi bunlar?
"Milletsiz Ankara" tahayyülü içerisindeki akıl hala mevzilerini terk etmedi, terk etmek de istemiyor. Çünkü onların tarif ettiği Türkiye'de ne Türk var ne Kürt ne de İslam var AK Parti Hükümeti bu noktadan bakıldığında Türkiye'yi yeniliyor. Bir barış sürecinin adıdır "AK Parti Hareketi".
Türkiyede Erdoğanın 10 yıllık iktidarı döneminde yapılanları "henüz yolun başı" olarak görebiliriz. İlk hedef 2023, siyasal anlamda kendini yenilemiş, iktisadi anlamda güçlü, gelir dağılımında adaletin sağlandığı ve insan unsurunun başat olduğunu bir refah toplumu inşa etmek gereklidir. Batı toplumunun mevcut modelinin sonu geldi ve tükendi. Kürt Sorunu, İmralı Görüşmeleri, Milliyetçilik kavramı, Türkiye'nin Sınırları, Yeni Anayasa, Yerinden yönetim ve Başkanlık sistemi gibi yeniliklerle Türkiye, genleşti ve mevcut sınırlara sığmıyor. Yenilenen bir devlet var. Osmanlı benzeri ama Osmanlıdan çok çok daha adil bir düzen merkezi oluşuyor. Tarih bu topraklarda tanrının krallığının yeniden yaşanacağını göstermektedir. İnsanlar kendini ve devleti yenilerken aslında yeni bir düzen ve küresel bir sistem kuruyor.
Ergenekon ve Balyozla değişime direnenler halkın tokadıyla karşılaşmaktadırlar. Türkiye değişiyor ve dönüşecek. Bu değişimin önünde durmak isteyenler millet tarafından tasfiye ediliyor edilmeye de devam edecek . Geçmişte olduğu gibi masumiyet karinesinin ardına gizlenerek Türkiye'nin değişim ve dönüşümünü engellemeye kalkamazlar millet buna müsaade etmez. Geçmişte çatışma Ankara'da gücü elinde tutanların en büyük sermayesiydi. Ak Parti'nin Türkiye'ye ne kattığını bundan 100 yıl sonra daha iyi anlayacağız. Bu coğrafyanın tüm ülkelerinden insanlar geliyor. Geleceğin Türkiyesini Ademoğulları yönetecek.
Cuntacılar devleti halkın yönetmesine uzun süre engel oldular. Çok partili hayata geçilse de seçilenleri cuntacılar yönetti. Cuntacıların belirledikleri sınırlar vardı. O sınırlar dahilinde hareket edebilirlerdi. Cumhuriyeti savunanlar cumhura karşı cuntaya destek veriyordu. Ne cumhuriyet ne de özgürlük vardı. Zorbalık ve baskıyla ülkeyi yönettiler.
Türkiyede 1941 yılına kadar liselerde okutulan Tarih kitaplarında, İslam ve Hz. Muhammed'le ilgili hakarete varan ifadeler bulunuyordu. İslam ve Hz. Muhammed'le ilgili ilginç "küçümseyici" ifadelere yer verdiler. Sonra inkılap Tarihiyle islamın ve İslami değerlerin yıkılışı zafermiş gibi anlatıldı. Devrimleri evrensel değerler gibi gösterip halkı küçümseyen ve dini değerleri ayaklar altına alan söylemlerle yeni bir ülke kurduk çığırtkanlığı yapılmıştı. CHPnin İngiltere desteğiyle kurduğu sistem zorbalıktan başka değildi. İnançsız cuntacı baskıcı yönetimin egemenliği cumhuriyetle bağdaştırılmıştı. ve demokrasi ve özgürlük hareketi gibi gösterilmişti. Kurtuluş savaşındaki mücadeleyi inanan Türkiye halkı vermişti. Ancak Askeri güçlere yön veren dış güçler Amerika ve Rusya desteğini almışlardı. Savaşı halk kazansa da askeri ve idari yönetimi kaybetmişti. Böylece kültürlerini dayatmışlardı. İnkılaplarla halkı kökten değiştirmeye kalkmışlardı. Lisanın, kıyafetlerin, tarihin ve dini içerikli tüm yaşamsal faktörlerin dahi değiştirilmesinin temelinde dünyaya hakim olan inançsızların darbesi vardı.
1960 lı yıllarda öğrenci hareketleri inançsız devrimcilerin bir oyunuydu. Ülkeyi karıştırma kargaşa ve kaos ortamı yaratmak onların istediği tek şeydir. Çünkü böyle bir ortam inançsızların krallığını getirmektedir.
Eski düzenin savunucuları anayasa değişikliğinden ve ülkenin olumlu yönde ilerlemesinden memnun değildir. Demokrasinin yükselmesi zorbaların hoşuna gitmedi. Eski düzenin geri gelmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Sokaklarda taş attırmalar, Cumhuriyet yürüyüşleri, 29 Ekim taşkınlığı, 1 Mayıs olayları, cezaevi yangınları ölüm oruçları, üniversitelerde öğrenci olayları ve daha niceleri kirli oyunlarının bir parçasıdır. Usulsüz tüm yolları kullanan gerçekte doğruluğun karşısındaki taşkınlık çıkaran şeytandır. Bu anlayış hakkı söndürmeye çalışsa da başaramayacaktır. Ne ağızlarıyla ne de elleriyle Allahın nurunu söndüremeyecekler.
Ergenekon davasının savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Mehmet Murat Dalkuş tarafından hazırlanan mütalaada çarpıcı detaylar yer alıyor. 2 bin 271 sayfalık mütalaada Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve 64 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Başbuğ'un Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçekin örgüt liderlerini yönlendirmekle görevli olduğu belirtiliyor.
Mütalaada Ergenekon'un gerçekleşen eylemleri ve kaos planları şöyle sıralandı: 0-Danıştay Saldırısı.1- Cumhuriyet Gazetesine bombalı saldırı.2-Yargıtay mensuplarına suikast hazırlığı.3- NATO tesislerine saldırı hazırlığı.4-2005te dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıta yönelik eylem hazırlığı.5- 2007de Fehmi Koru,Orhan Pamuk, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, BDP Milletvekili Sebahat Tuncel ve Ahmet Türke yönelik silahlı saldırı hazırlığı.6- Ermeni asıllı Minas Durmazgülere yönelik suikast hazırlığı.
7-Ermeni Patriği Mesrob Mutafyana yönelik suikast hazırlığı.8-Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkıza yönelik suikast hazırlığı.9-Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Gençe yönelik suikast hazırlığı.10-Ankaradaki Optimum AlışverişMerkezine yönelik bombalı saldırı planı
İlker başbuğ darbe girişiminde bulundu. Savcıların tespitlerine göre Veli Küçük, kaos ortamı oluşturmak için Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısının talimatlarını verdi. Mustafa Balbay'ın Ergenekonun sivil yöneticileri ile asker yöneticileri arasında irtibatı sağlamakla görevli olduğu belirtildi. Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un hazırlık aşamasında kalmadığı kaydedildi. İlker Başbuğ'un Ergenekon yöneticilerinden olduğu, darbe ortamı oluşturmak amacıyla internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiği dile getirildi. Mütalaaya göre YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ise örgütün amaçları doğrultusunda üniversitelerde kadrolaşma faaliyetleri yürüttü.
Bir dönem rahmetli Turgut Özal Türkiyedeki terörist yönetime müdahale etti, başına neler geldi, herkes gördü. Erbakan Hoca müdahale etmeye kalktı. Anında iktidardan alaşağı ettiler ama Erdoğan kafasını, gövdesini ve bütün vücudunu bu sorunun altına koydu. Ona defalarca suikast girişiminde bulunuldu. Ama tanrı daima onunla oldu.
Ergenekon davasını protesto edenlerin dava sonucuna karşı yaptıkları taşkınlık yargıya ve insani değerlere karşı bir saldırıdır. Bozguncular saltanatlarının yıkılmasına çok tepkililer. Beslendikleri kötü düzenin tekrar gelmesini istiyorlar.
Kılıçdaroğlu kuru inadının esiri olarak olaylara şaşı bakan ve olayları tersinden yorumlayan olmuştur. Gerçekleri görmesi engellenmiş ve kötülüğün esiri olmuştur.
Kılıçdaroğlu, Erdoğana "Hadi, Mustafa kemal Atatürk'ten korkmuyorsun, utanmıyorsun diyelim, bari Allah'tan kork." söyleminde bulundu. Kişinin zihniyeti diline vururmuş. Mustafa Kemali ilahlaştıranlar aslında Mustafa kemalin değil kendi fikirlerini dayatarak bir kılıfa sokmuşlardı. Şimdi o uydurdukları algıyı kutsal değerlermiş gibi kalplerine işleyenler sapıklığın içindedirler.
Türkiyede biber gazına tepki gösterenler sokakta daha rahat taşkınlık yapmak istiyorlar.
ODTÜde Göktürk-2 toplantısı için gelen Başbakan Erdoğana saldırı düzenleyen öğrenciler onu katletmek istiyordu. Aldıkları emirle Onu nasıl bir karambole bir kargaşaya getirip zarar veririz niyetinde idiler. Ama amaçlarına ulaşamadılar. Hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Çünkü Tanrı onunladır.
Türkiyede dış güçlerin etkisiyle sermayeye Cumhuriyet döneminde sahip olanlar halka ve devlete egemen oldular. Sermayeyi elinde tutanlar kötü düzene destek verdiler. Koç gibi 3-4 güçlü kuruluş kötü düzenin ve cuntanın yalakalığını yapmıştı. TUSİAD Ergenekonun ve cuntanın ekonomik ayağıydı. Ülkeyi sömürüde askeri, siyasi ve ekonomik alanda herkes payına düşeni almıştı.
Soyguncu ve katil cuntacılar Türkiyede insanların hayatlarını özgürlüklerini kısıtladılar. Halk hep onlardan zarar gördü. Nasıl ki Doğu halkı PKKdan zarar gördüyse Türkiye halkı da cuntacılardan zarar gördü.
Islak imza, virüsle başka bilgisayardan atılmış, imralıya girerken aranmadık gibi tüm söylemler hakkı örtücü ve olumlu süreçleri engelleyici basit bir çabalardır. Olumlu süreci baltalamak isteyen vesayet sadece zaman kazanır ama amacına ulaşamaz.
Türkiyede eski rejimin kalıntıları PKK terörüne destek vermektedir.
Kendi kazançlarını düşünen zümre bütün halka sefalet yarattı. Elit kesim ve Aydın zümre dedikleri doğruluktan şaşmış arzuları doğrultusunda yön veren çıkarcılardı.
Demokrasiyi, parlamenter sistemi ve etkin yürütmeyi sağlayacak başkanlık sistemine vesayetçi yapı karşı çıkmaktadır.
Türkiye ekonomisi coşacak ve dünya ekonomisinin lokomotifi olacaktır.
Gümrük birliği kanunu Türkiyeyi frenleyen bir kapitilasyondu. Kapitilasyonların ve vizelerin kaldırılması Avrupaya yarayacaktır.
2. Abdülhamitten günümüze Ortadoğu politikaları incelenirse büyük bir boşluk görülecektir. Psikolojik çöküntü anındaki bu içe kapanıklık kirli bir kuvvetin eseriydi.
Türkiye, tek bir hükümet gibi karar alınan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri kapsamında 7 yılda 13 ülkeyle 281 anlaşma imzaladı.
27 Mayısa hürriyet ve anayasa bayramı diyen hukuksuzlar tam yozlaşmış kafirlerdir.
Emredin komutanım yazalım diyen basın anlayışı yıkılmıştır..
Çeteler mafyalar ve baskıncı zorbalar dönemi yıkılmıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ASO'da yaptığı konuşmada ODTÜ olayları ile ilgili gerçekleri anlattı. Ana muhalefeti şiddet gösteren öğrencilerin sırını sıvalamakla suçlayan Erdoğan "bu ülkede her hesap sandıkta görülecek" dedi.
ODDÜ ve İTÜ üniversitelerinde olaylar çıkaranlar eskiden olduğu gibi üniversitelerde şiddet olaylarının tüm ülkeye yayılmasını isteyenler ülkeyi karıştırmak istiyorlar. Ancak çaresiz azınlık taşkınlıkla amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Öğrencileri maşa olarak kullananlar aynı 1980lerdeki aynı oyunu oynamaya çalışıyorlar.
Türkiyede vesayet rejiminden demokrasiye geçişle ilgili tarihi adımlar atıldı. Hala vesayet özlemi içerisinde olanların son direnişlerini görüyoruz. Ama asla hedeflerine ulaşamayacaklar.
Türkiyenin doğusunda, Şanlıurfanın hemen yanı başında savaş ve rejim çatışmaları var. Irakta kargaşa, İranda belirsizlik var. Batıda ise ekonomik durgunluk ve iflaslar var. Ülkelerin kredibilitelerinin sorgulandığı bir süreç yaşanıyor. Bunların ortasında Türkiye her alanda gelişiyor.
Halka ve halka hizmet edenlere diktatör diyenler geçmişlerine baksınlar. Zulmü yapanların dünyaya bakışı işte böyle terstir.
TSKdaki egemenliğini kaybeden ırkçı güçler ırkçılığın bitirilmesine yönelik çalışmaları engellemeye çalışıyorlar. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli-eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile görüştü. TSK üzerinde yıpratma kampanyası var diyenler TSK yı kendi anlayışındakiler olarak algılamaktadır. Başbuğ hukuksuzluğu makul görmüş anlayıştadır. TSK şimdi arınmıştır ve kendi çizgisine gelmiştir. Kimsenin TSK yı sahiplenmesine ve belli bir çizgide tutmasına gerek yoktur. Kendi algılarını TSKya yüklemiş olan anlayış aslında sisteme ve düzene zarar veren anlayıştı.
Suçlular MHPden çok şey bekliyorlar. Devlet Bahçelide aldığı bu destekle herkesi tehdit etmeye başlayacak. Ancak şunu bilsin ki bozguncu anlayışı temsil edenler sadece kendine zarar verecektir.
Kendilerini değiştirmek için hiçbir adım atmayanlar değişimi engellemeye ve dönüşümün önünde olmaya çalışıyorlar. Kolaylığın etkisiyle kötü kazancı yol edinmiş olanlar temiz kazancı çalışmak gerektirdiği için reddediyorlar.
Türkiye Cumhuriyetinin haklı ve sayılır bir kimliği yok. Çünki 1789 Fransız ürünü ve kurtuluş dönemi sonrası hukuksuzların şekillendirdiği bir krallık.Millet olduğumuzu çok vurgulayıp duruyoruz, bir şeyi çok vurgularsanız o konuda bir şüpheniz var demektir. Ben şimdi nefes alıp veriyorum, size durup durup ben nefes alıp veriyorum desem, bunun aklından zoru var dersiniz. Osmanlı hiçbir zaman ben milletim diye dolaşmamıştır. Ümmetten bahsedilir ama o da o kadar sıklıkla ifade edilmezdi. Ve Osmanlıda hiçbir zaman ümmetçilik yapılmazdı. Öyle sağlam bir kimlik dokusu vardı ki ben şuyum demeye ihtiyacı yoktu. Çünki insanlığı sahiplenir yapısıyla evrenseldi. Biz bugün bunun yoksunluğunu çektiğimizden ötürü durmadan Biz bir milletiz, Türk milletiyiz diyoruz. Bizi başkalarından ayırt edecek özelliklerimiz neler diye sorulduğunda, Osmanlıyı gösteriyoruz yine. Cumhuriyet Türkiyesinin özellikleri diye gösterilebilecek bir şey yok. Kuru bir köktencilik ve boş şeyler. Halbuki kurtuluş savaşını bile din için savaşan insanlar vermişti. Cumhuriyetin taptığı kişinin yattığı mezar bile Yunandaki Akropolisin kötü bir taklidi.
Haçlı Seferleri'nin, Anadolu'dan püskürtülmesi Tanrı halkını ve önemini yine gözler önüne sermektedir.
Rusya 1977de osmanlıyı en çok zorlayan ülkedir. Suriye krizi Türkiye-Rusya soğuk savaşı geçmiş yüz yılın bir rovanşıdır. Dünyanın bozulmasında ve bozgunculukta Rusların büyük rolü olmuştur.
Mustafa kemal, ruhunu şeytana sattı ve tahta oturmak için büyük bir kültür mirasını reddederek yedi asırlık bir geçmişi reddetti. O dönemde kurtuluş mücadelesi için milli kongreleri halk yaptı. Milli mücadeleyi de halk verdi. Atatürk İngiliz ve Amerikan denetiminde bir ülke kurdu ve devrimlerle yeni bir rejim belirledi. Tek parti rejimi bir bakıma diktatörlüktü. Zorba yönetimin emirlerine karşı halkın yürüyüşlerine isyan (celali isyanları, Anadolu isyanları, şeyh said isyanı)dediler. İngilizlerle anlaşma yaptılar ve ülkeyi yok sayan anlaşmaları reddettik diyenler de kendileriydi.
Türkiye içerde ve dışarda çok önemli yeniliklere imza attı. Tayyip Erdoğan yenilikçi ve inkılapçıdır. Abdulhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti'nin başardıklarını 120-130 yıl önce, akıl ölçeği çerçevesi içerisinde başarmaya çalıştı, 7 asırlık geçmişiyle Abdulhamid Hanın çizgisini Ak parti başarmaya başladı. AK Parti, 3 asırlık bir yenilgiyi galibiyete dönüştürdü. Cumhuriyet kurulduktan sonra birilerinin milleti saf dışı bırakarak, ülkeyi milletsiz' ve İslamsız' bıraktı. Hilafetin kaldırılması ülkemizin ve bölgenin hatta dünyanın sıkıntı yaşmasının miladı olmuştu. Hilafet kaldırılmamış olsaydı Şeyh Said İsyanı diye bir olayı tarih sayfalarında olmazdı. Zaten o bir isyan değil halkın isteklerini dile getirdiği bir yürüyüştü. Dinleri elinden alınan, dili değiştirilen, giyim ve tüm kültürlerini dikta ile değiştirilen bir milletti o millet.
Almanlarda, kurtuluş savaşıyla ilgili çok önemli ve gizli bilgiler vardı. Onlar açığa çıkartılırsa Kurtuluş savaşının özü ve inancın savunuculuğu açıkça anlaşılırdı.
Türkiyede yenilenen bir devlet var. Yeni zamanın ruhuna uygun olarak bütün kavramların kendini yenilediği bir dönem bu. Gerçekleri fark ediş ve doğru olana yönelme dönemi. Bu değişimler yeni kudretler getiriyor. Yeni bir çağı aralıyor.
Köken üzerine dayalı milliyetçilik yıkılmıştır. Fransız ihtilalinin etkisi tamamen çökmüştür. 2000 yılına girdikten sonra yeni yüzyıla göre milliyetçilik kavramı çökmüş ve değişime uğramıştır. Ulus kavramı da bitti. Yeni zaman her şeyi içiçe soktu. Dünyanın dört bir yanında insanların beklentileri aynıdır. Zaho'da neyse Saraybosna'da aynı, Tunus'ta ne ise İstanbul'da aynı... Hepsi birbirine benziyor. 19.yüzyıl algısıyla Türkiye'yi yöneteceğim fikri artık mümkün değildir. Yeni yüzyılda milliyetçilik kavramı çökmüştür. Anadolu halkı bu paradigmayı kaldırdı attı. Artık insanını merkeze koyan bir paradigma var. Farklılıklarını düşman algısından çıkartan pratikte zenginlik olarak kabul eden bir Türkiye var.
"Osmanlı İmparatorluğu gerek Genç Osman ve II. Mahmut döneminde gerekse sonrasında bunu yani batıyı anlamaya çalıştı ama onların güç ve nefesleri buna yetmedi. Genç Osman (III.Osman) II.Mahmud, III. Selim'den sonra Osmanlı'da Abdulhamid Han'ın çıkışı oldu. Abdulhamid Han'ı doğru okunmadı. O karanlığın içindeki son savaşçıydı. (yeniçeriler) Darbeciler onu bastırdı. Abdulhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti'nin başardıklarını 120-130 yıl önce, akıl ölçeği çerçevesi içerisinde başarmaya çalıştı. " Bu dönemlerde yeni anayasa, özgürlüklerin arttırılması gibi tüm süreçler yaşansa da daha sonraki elli yılda zorla bu topraklara sahip olmaya geleceklerdi. Özgürlük, adalet, iyi düzen bahanesiyle gelenler zorbalıkla ülke yönetimlerine sahip oldular ve tüm hakları çiğnediler. Sadece kendilerine ve kendi menfaatlerine yasalar koydular.
"Abdulhamid Han'ın mücadelesi, batı karşısında mağlup olan doğunun ve Osmanlı'nın barış projesinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun hayattaki varlığının "yenilenerek, değişime uğrayarak" nefesinin nasıl uzatılacağının mücadelesini vermişti. Aslında o yenilikçi ve mücadeleci hareket Cumhuriyet'i üretti. Mustafa Kemal Atatürk, Abdulhamid Han çizgisinin devamıdır. Ama problem şudur: Mustafa Kemal Atatürk, 7 asırlık bir geçmişi reddederek, yeni bir tarih anlayışı üretip, bu tarih anlayışında 1071 ile 1923 arasını hatta Selçuklu'yu da yok sayarak İslam ile bütünleşen Türklerin ürettiği barış sürecini görmemezlikten gelmiş, yeni bir tarih yorumuyla Cumhuriyet sonrasının tarihini oluşturmaya çalışmıştır. Bugünkü çatışmaların, sorunun temelinde de bu anlayış var."
Mustafa kemalden çok Mustafa kemali kullanan güç çok önemliydi ve dilediklerini Atatürk ismiyle yaptırıyorlardı. Atatürk, her ne kadar onlardan memnun kalmasa da dünya saltanatı karşılığında ruhunu şeytana sattığından onların isteklerini yerine getiriyordu.
Şapka kanunu, kılık kıyafet kanunu halka uygulanmış bir zorbalıktı. Cumhuriyeti bastıran cuntacı yönetim halkı hiçe sayarak batılı güçlerin zaferini halka ilan edercesine kanunlar çıkartıyorlardı.
2000'li yıllara kadar bu millet niteliksel arayışlar içerisinde olmuş, AK Parti 3 asırlık yenilginin üzerinden "yenileyici" hareket olmuştur. Onun için Ak Parti hareketi bir "Müceddit Hareketi'dir, fıkhen kaşılığında ise "İçtihat Hareketi"dir Bu sadece Türkiye topraklarında yapılmış olan bir müceddit hareketi değil, bütün bir coğrafyada karşılık bulan bir harekettir. Çünkü bu coğrafyada yaşayan halklar, sıkışmış bir durumdadır. Türkiye o bakımdan batı yakasında olduğu için şanslıdır."
İnsanı merkeze koyan, farklılıklarını zenginlik olarak kabul eden, bunu gerçek hayatta pratize eden yeni bir devlet felsefesi ve anlayışı var artık Türkiye'de Ankara'da Cumhuriyet'in kurulmasında kimlerin fotoğrafları var? O fotoğrafta Mehmet Akif, Said Nursi, Çerkez Ethem, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Orbay ve Atatürk var. Peki 1924'ten sonra o fotoğrafta kimler kaldı? Çerkez Ethem, Mehmet Akif, Said Nursi, kazım Karabekir o fotoğrafta yok. Yani Anadolu'nun dinamikleri gitti. Yani Ankara'yı milletsizleştirdiler. Birlikte kurulan Cumhuriyet'te özellikle 1924'teki anayasadan sonra milleti Ankara'da tasfiye edip, çevreye tutsak ettiler. Ama bu millet 1946 yılına kadar her türlü eziyete ve inkara rağmen köşesine çekilip yine de isyan etmedi.
"Hilafetin kaldırılması bugün yaşadığımız sıkıntıların miladıdır. Bugün düşündüğümüz zaman, eğer hilafet kaldırılmamış olsaydı Şeyh Said İsyanı diye bir olayı tarih sayfalarında okur muyduk? Bu soruyu sormak zorundayız. Bu topraklarda üretilen tep tip ulusçuluğu, sosyal ulusçuluk, devlet ulusçuluğun mayası tutmamıştır. Çünkü az önce bahsettiğimiz bu kavramlarda, bir ve beraber olmayı hedefleyen, onları asil kılan bir İslam hamuru yoktur. "
Türkler mümessil bir millettir ve Türklersiz dünya sistemi düşünülemez. İnançsız, zalim şeytana uymuş, barbar Türkler algısını yaratanlar büyük bir karalama kampanyası yapıp insanlığı aldattılar. Küresel ortamda Türkler tanım olarak sosyal Darvinizm üzerinden üretilmiş dinsiz Türkler değildir. İman ve inanç potasında kendini eritmiş Türklerdir. Türk tanımında ırkçılık yoktur. Biyolojik milliyetçilik yoktur. Milli Şef döneminde üretilen Türklük tanımının Türklükle alakası yoktur. O Türk tanımı birilerinin sütresidir. Kendi egemenliklerini, sahip oldukları iktisadi gücü devam ettirebilmeleri için ürettikleri milletsiz Türk tanımıdır. Türk kelimesi bir ırkın adı değil bir anlayışın birlikteliğidir. Irksal Türkçülüğün gerçek Türklükle ilgisi yoktur. Anayasadaki Türk tanımı da milletsizdir. Türkler tarihin hiçbir döneminde ırkçılık yaparak büyük devlet olmadılar. Zaten ırkçılık bunu asla başaramaz. Irkçılıkla anca bir yeri sömürür ve bir vesayet kurarsınız. Bir beylik baronluk yaşarsınız. Allahın emirlerine bağlılığı, inancın birlikteliği Türk tanımı olarak kabul edilir. Çanakkale'de yatan şehitler her millettendi. Ve orada din savunuldu. İnananlar bu savunmayı canlarıyla ödediler. Türkiye ve temsil ettiği anlayış evrenseldir. Barışı, sevgiyi arayan ve mazlumu koruyan anlayıştır.
"islamsız bir ankara' tasavvuru başarıya ulaşmadı. Lozan Anlaşması'yla çizgileri çizilen İslamsız ve milletsiz bir Ankara tasavvuru, Cumhuriyet'in ürettiği ulusçuluk ve vatandaşlık projeksiyonu başarıya ulaşmamıştır. Ankara, Anasır-ı İslam kuramını hiçbir zaman unutamaz. "
"Son 30 yıldaki terör eylemlerinin akıl merkezine bakın bakalım nasıl bir insan profili üretmiş? Terör örgütünün ürettiği insan profiliyle, Mahmut Esat Bozkurt'un ürettiği veya Hasan Ali Yücel'in köy enstitülerinde ürettiği insan profili arasında ne fark var? Biri bu tarafta Darwinst bir anlayışla tarihi redde dayanan, Türklüğü alıp Şamanizm'e dayandıran ve onu da Baas sosu' ile taçlandırıp, Fransız Aydınlanması'na kitlenen batı sosyal müstemlekesine teslim olmuş bir ulus tipiyle, terör örgütünün ürettiği insan profili arasındaki farkı bana söyleyebilir misiniz? Bu toprakların genetiğini göz önüne aldığınızda hiçbir fark göremezsiniz. Bu toprakların genetiğini Medine, Semerkand, Buhara ve İstanbul'un eksenini düşünmeden anlamak mümkün değildir. Bu toprağın genetiğini Haçlı Seferleri'nin, Anadolu'da durduruluşunu idrak etmeden anlayamazsınız. "
"Neden 28 Şubat, Doğu ve Güneydoğu'daki medreselerin kapısına kilit vurdurdu, oranın aydın ve alim insanlarını sürgüne mecbur etti? Çünkü Milli Şef döneminde yapılmak istenen "10 yılda 15 milyon genç yarattık" denilerek, yapılmak istenenle, 28 Şubat'ta terör örgütünün birlikte akıl üreterek başarmak istediklerinin arasında hiçbir fark yok. Hepsinin merkezinde "Medine düşmanlığı" var. Türk Devleti'nin Medine'siz düşünemezsiniz. Çünkü Türk Devleti'nin bekası Medine'den geçmektedir. "
"Ne gariptir ki, Türkçülük yapanların hiçbiri Türk değil. Ve ne gariptir ki Türkçülük yapanların hepsi Medine ve Osmanlı Düşmanı' jakobenlerdir. Ve bunların tarif ettiği bir Türklük İşte bunun son örneği Meclis'te yaşandı. CHP'li bir milletvekili çıkıp, BDP'lilere "Türklerle Kürtler eşit olamaz" diyor. Hangi Türklükten bahsediyorsun? Bu anlayışta olan insanlar, o zaman Yavuz Sultan Selim'in İdris-i Bitlisi ile kurduğu bağa, Fatih Sultan Mehmet Han'ın yanı başındaki Molla Gorani (Gorani aşiretindendir) ile Ceziri Ahmed Efendi (Fatih Sultan'a kaside yazan alim) ve Alparslan'ın ordusundaki Kürtlere baksınlar. Yine bu Türklük tanımını yapanlar, İslam'da insanların fıtratına dair bir inkar olup olmadığına baksınlar Bunların tarif ettiği Türk, Türklükle hiç alakası olmayan, bu topraklara yabancı, ne Oğuz boyuyla ne de Türkmen boyuyla bağlantısı kopan bir Türk'tür "
"Muhalefet tutturmuş, vatandaşlık, laiklik tanımı değiştirilemez, diye. Kıyameti kopartıyorlar. Neden değiştirilmesin? Vahiy mi bunlar?
"Milletsiz Ankara" tahayyülü içerisindeki akıl hala mevzilerini terk etmedi, terk etmek de istemiyor. Çünkü onların tarif ettiği Türkiye'de ne Türk var ne Kürt ne de İslam var AK Parti Hükümeti bu noktadan bakıldığında Türkiye'yi yeniliyor. Bir barış sürecinin adıdır "AK Parti Hareketi".
Türkiyede Erdoğanın 10 yıllık iktidarı döneminde yapılanları "henüz yolun başı" olarak görebiliriz. İlk hedef 2023, siyasal anlamda kendini yenilemiş, iktisadi anlamda güçlü, gelir dağılımında adaletin sağlandığı ve insan unsurunun başat olduğunu bir refah toplumu inşa etmek gereklidir. Batı toplumunun mevcut modelinin sonu geldi ve tükendi. Kürt Sorunu, İmralı Görüşmeleri, Milliyetçilik kavramı, Türkiye'nin Sınırları, Yeni Anayasa, Yerinden yönetim ve Başkanlık sistemi gibi yeniliklerle Türkiye, genleşti ve mevcut sınırlara sığmıyor. Yenilenen bir devlet var. Osmanlı benzeri ama Osmanlıdan çok çok daha adil bir düzen merkezi oluşuyor. Tarih bu topraklarda tanrının krallığının yeniden yaşanacağını göstermektedir. İnsanlar kendini ve devleti yenilerken aslında yeni bir düzen ve küresel bir sistem kuruyor.
Ergenekon ve Balyozla değişime direnenler halkın tokadıyla karşılaşmaktadırlar. Türkiye değişiyor ve dönüşecek. Bu değişimin önünde durmak isteyenler millet tarafından tasfiye ediliyor edilmeye de devam edecek . Geçmişte olduğu gibi masumiyet karinesinin ardına gizlenerek Türkiye'nin değişim ve dönüşümünü engellemeye kalkamazlar millet buna müsaade etmez. Geçmişte çatışma Ankara'da gücü elinde tutanların en büyük sermayesiydi. Ak Parti'nin Türkiye'ye ne kattığını bundan 100 yıl sonra daha iyi anlayacağız. Bu coğrafyanın tüm ülkelerinden insanlar geliyor. Geleceğin Türkiyesini Ademoğulları yönetecek.
Cuntacılar devleti halkın yönetmesine uzun süre engel oldular. Çok partili hayata geçilse de seçilenleri cuntacılar yönetti. Cuntacıların belirledikleri sınırlar vardı. O sınırlar dahilinde hareket edebilirlerdi. Cumhuriyeti savunanlar cumhura karşı cuntaya destek veriyordu. Ne cumhuriyet ne de özgürlük vardı. Zorbalık ve baskıyla ülkeyi yönettiler.
Türkiyede 1941 yılına kadar liselerde okutulan Tarih kitaplarında, İslam ve Hz. Muhammed'le ilgili hakarete varan ifadeler bulunuyordu. İslam ve Hz. Muhammed'le ilgili ilginç "küçümseyici" ifadelere yer verdiler. Sonra inkılap Tarihiyle islamın ve İslami değerlerin yıkılışı zafermiş gibi anlatıldı. Devrimleri evrensel değerler gibi gösterip halkı küçümseyen ve dini değerleri ayaklar altına alan söylemlerle yeni bir ülke kurduk çığırtkanlığı yapılmıştı. CHPnin İngiltere desteğiyle kurduğu sistem zorbalıktan başka değildi. İnançsız cuntacı baskıcı yönetimin egemenliği cumhuriyetle bağdaştırılmıştı. ve demokrasi ve özgürlük hareketi gibi gösterilmişti. Kurtuluş savaşındaki mücadeleyi inanan Türkiye halkı vermişti. Ancak Askeri güçlere yön veren dış güçler Amerika ve Rusya desteğini almışlardı. Savaşı halk kazansa da askeri ve idari yönetimi kaybetmişti. Böylece kültürlerini dayatmışlardı. İnkılaplarla halkı kökten değiştirmeye kalkmışlardı. Lisanın, kıyafetlerin, tarihin ve dini içerikli tüm yaşamsal faktörlerin dahi değiştirilmesinin temelinde dünyaya hakim olan inançsızların darbesi vardı.
1960 lı yıllarda öğrenci hareketleri inançsız devrimcilerin bir oyunuydu. Ülkeyi karıştırma kargaşa ve kaos ortamı yaratmak onların istediği tek şeydir. Çünkü böyle bir ortam inançsızların krallığını getirmektedir.
Eski düzenin savunucuları anayasa değişikliğinden ve ülkenin olumlu yönde ilerlemesinden memnun değildir. Demokrasinin yükselmesi zorbaların hoşuna gitmedi. Eski düzenin geri gelmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Sokaklarda taş attırmalar, Cumhuriyet yürüyüşleri, 29 Ekim taşkınlığı, 1 Mayıs olayları, cezaevi yangınları ölüm oruçları, üniversitelerde öğrenci olayları ve daha niceleri kirli oyunlarının bir parçasıdır. Usulsüz tüm yolları kullanan gerçekte doğruluğun karşısındaki taşkınlık çıkaran şeytandır. Bu anlayış hakkı söndürmeye çalışsa da başaramayacaktır. Ne ağızlarıyla ne de elleriyle Allahın nurunu söndüremeyecekler.
Ergenekon davasının savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Mehmet Murat Dalkuş tarafından hazırlanan mütalaada çarpıcı detaylar yer alıyor. 2 bin 271 sayfalık mütalaada Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve 64 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Başbuğ'un Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçekin örgüt liderlerini yönlendirmekle görevli olduğu belirtiliyor.
Mütalaada Ergenekon'un gerçekleşen eylemleri ve kaos planları şöyle sıralandı: 0-Danıştay Saldırısı.1- Cumhuriyet Gazetesine bombalı saldırı.2-Yargıtay mensuplarına suikast hazırlığı.3- NATO tesislerine saldırı hazırlığı.4-2005te dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıta yönelik eylem hazırlığı.5- 2007de Fehmi Koru,Orhan Pamuk, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, BDP Milletvekili Sebahat Tuncel ve Ahmet Türke yönelik silahlı saldırı hazırlığı.6- Ermeni asıllı Minas Durmazgülere yönelik suikast hazırlığı.
7-Ermeni Patriği Mesrob Mutafyana yönelik suikast hazırlığı.8-Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkıza yönelik suikast hazırlığı.9-Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Gençe yönelik suikast hazırlığı.10-Ankaradaki Optimum AlışverişMerkezine yönelik bombalı saldırı planı
İlker başbuğ darbe girişiminde bulundu. Savcıların tespitlerine göre Veli Küçük, kaos ortamı oluşturmak için Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısının talimatlarını verdi. Mustafa Balbay'ın Ergenekonun sivil yöneticileri ile asker yöneticileri arasında irtibatı sağlamakla görevli olduğu belirtildi. Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un hazırlık aşamasında kalmadığı kaydedildi. İlker Başbuğ'un Ergenekon yöneticilerinden olduğu, darbe ortamı oluşturmak amacıyla internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiği dile getirildi. Mütalaaya göre YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ise örgütün amaçları doğrultusunda üniversitelerde kadrolaşma faaliyetleri yürüttü.
Bir dönem rahmetli Turgut Özal Türkiyedeki terörist yönetime müdahale etti, başına neler geldi, herkes gördü. Erbakan Hoca müdahale etmeye kalktı. Anında iktidardan alaşağı ettiler ama Erdoğan kafasını, gövdesini ve bütün vücudunu bu sorunun altına koydu. Ona defalarca suikast girişiminde bulunuldu. Ama tanrı daima onunla oldu.
Ergenekon davasını protesto edenlerin dava sonucuna karşı yaptıkları taşkınlık yargıya ve insani değerlere karşı bir saldırıdır. Bozguncular saltanatlarının yıkılmasına çok tepkililer. Beslendikleri kötü düzenin tekrar gelmesini istiyorlar.
Kılıçdaroğlu kuru inadının esiri olarak olaylara şaşı bakan ve olayları tersinden yorumlayan olmuştur. Gerçekleri görmesi engellenmiş ve kötülüğün esiri olmuştur.
Kılıçdaroğlu, Erdoğana "Hadi, Mustafa kemal Atatürk'ten korkmuyorsun, utanmıyorsun diyelim, bari Allah'tan kork." söyleminde bulundu. Kişinin zihniyeti diline vururmuş. Mustafa Kemali ilahlaştıranlar aslında Mustafa kemalin değil kendi fikirlerini dayatarak bir kılıfa sokmuşlardı. Şimdi o uydurdukları algıyı kutsal değerlermiş gibi kalplerine işleyenler sapıklığın içindedirler.
Türkiyede biber gazına tepki gösterenler sokakta daha rahat taşkınlık yapmak istiyorlar.
ODTÜde Göktürk-2 toplantısı için gelen Başbakan Erdoğana saldırı düzenleyen öğrenciler onu katletmek istiyordu. Aldıkları emirle Onu nasıl bir karambole bir kargaşaya getirip zarar veririz niyetinde idiler. Ama amaçlarına ulaşamadılar. Hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Çünkü Tanrı onunladır.
Türkiyede dış güçlerin etkisiyle sermayeye Cumhuriyet döneminde sahip olanlar halka ve devlete egemen oldular. Sermayeyi elinde tutanlar kötü düzene destek verdiler. Koç gibi 3-4 güçlü kuruluş kötü düzenin ve cuntanın yalakalığını yapmıştı. TUSİAD Ergenekonun ve cuntanın ekonomik ayağıydı. Ülkeyi sömürüde askeri, siyasi ve ekonomik alanda herkes payına düşeni almıştı.
Soyguncu ve katil cuntacılar Türkiyede insanların hayatlarını özgürlüklerini kısıtladılar. Halk hep onlardan zarar gördü. Nasıl ki Doğu halkı PKKdan zarar gördüyse Türkiye halkı da cuntacılardan zarar gördü.
Islak imza, virüsle başka bilgisayardan atılmış, imralıya girerken aranmadık gibi tüm söylemler hakkı örtücü ve olumlu süreçleri engelleyici basit bir çabalardır. Olumlu süreci baltalamak isteyen vesayet sadece zaman kazanır ama amacına ulaşamaz.
Türkiyede eski rejimin kalıntıları PKK terörüne destek vermektedir.
Kendi kazançlarını düşünen zümre bütün halka sefalet yarattı. Elit kesim ve Aydın zümre dedikleri doğruluktan şaşmış arzuları doğrultusunda yön veren çıkarcılardı.
Demokrasiyi, parlamenter sistemi ve etkin yürütmeyi sağlayacak başkanlık sistemine vesayetçi yapı karşı çıkmaktadır.
Türkiye ekonomisi coşacak ve dünya ekonomisinin lokomotifi olacaktır.
Gümrük birliği kanunu Türkiyeyi frenleyen bir kapitilasyondu. Kapitilasyonların ve vizelerin kaldırılması Avrupaya yarayacaktır.
2. Abdülhamitten günümüze Ortadoğu politikaları incelenirse büyük bir boşluk görülecektir. Psikolojik çöküntü anındaki bu içe kapanıklık kirli bir kuvvetin eseriydi.
Türkiye, tek bir hükümet gibi karar alınan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri kapsamında 7 yılda 13 ülkeyle 281 anlaşma imzaladı.
27 Mayısa hürriyet ve anayasa bayramı diyen hukuksuzlar tam yozlaşmış kafirlerdir.
Emredin komutanım yazalım diyen basın anlayışı yıkılmıştır..
Çeteler mafyalar ve baskıncı zorbalar dönemi yıkılmıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ASO'da yaptığı konuşmada ODTÜ olayları ile ilgili gerçekleri anlattı. Ana muhalefeti şiddet gösteren öğrencilerin sırını sıvalamakla suçlayan Erdoğan "bu ülkede her hesap sandıkta görülecek" dedi.
ODDÜ ve İTÜ üniversitelerinde olaylar çıkaranlar eskiden olduğu gibi üniversitelerde şiddet olaylarının tüm ülkeye yayılmasını isteyenler ülkeyi karıştırmak istiyorlar. Ancak çaresiz azınlık taşkınlıkla amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Öğrencileri maşa olarak kullananlar aynı 1980lerdeki aynı oyunu oynamaya çalışıyorlar.
Türkiyede vesayet rejiminden demokrasiye geçişle ilgili tarihi adımlar atıldı. Hala vesayet özlemi içerisinde olanların son direnişlerini görüyoruz. Ama asla hedeflerine ulaşamayacaklar.
Türkiyenin doğusunda, Şanlıurfanın hemen yanı başında savaş ve rejim çatışmaları var. Irakta kargaşa, İranda belirsizlik var. Batıda ise ekonomik durgunluk ve iflaslar var. Ülkelerin kredibilitelerinin sorgulandığı bir süreç yaşanıyor. Bunların ortasında Türkiye her alanda gelişiyor.
Halka ve halka hizmet edenlere diktatör diyenler geçmişlerine baksınlar. Zulmü yapanların dünyaya bakışı işte böyle terstir.
TSKdaki egemenliğini kaybeden ırkçı güçler ırkçılığın bitirilmesine yönelik çalışmaları engellemeye çalışıyorlar. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli-eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile görüştü. TSK üzerinde yıpratma kampanyası var diyenler TSK yı kendi anlayışındakiler olarak algılamaktadır. Başbuğ hukuksuzluğu makul görmüş anlayıştadır. TSK şimdi arınmıştır ve kendi çizgisine gelmiştir. Kimsenin TSK yı sahiplenmesine ve belli bir çizgide tutmasına gerek yoktur. Kendi algılarını TSKya yüklemiş olan anlayış aslında sisteme ve düzene zarar veren anlayıştı.
Suçlular MHPden çok şey bekliyorlar. Devlet Bahçelide aldığı bu destekle herkesi tehdit etmeye başlayacak. Ancak şunu bilsin ki bozguncu anlayışı temsil edenler sadece kendine zarar verecektir.
Kendilerini değiştirmek için hiçbir adım atmayanlar değişimi engellemeye ve dönüşümün önünde olmaya çalışıyorlar. Kolaylığın etkisiyle kötü kazancı yol edinmiş olanlar temiz kazancı çalışmak gerektirdiği için reddediyorlar.