DEĞİŞEN TÜRKİYENİN GERÇEKLERİ
Türkiyede manda ve himaye kabul edilemez diyenler İngiliz ve ABDnin himayesine girdiler. Rusya etkisinden de sıyrılamadılar.
Cumhuriyet dönemine, cumhuriyet dönemi demek bir hainliktir. Halkın egemenliğini kaybettiği dönemdir o dönem. Bu döneme özgürlük ve istiklal dönemi demek daha doğrudur. Bağımsızlık ve hayatta kalma dönemi demek daha doğrudur. İnanan halk zaten siyasi egemenliği kaybetti. Haçlı zihniyetine hizmet eden bir chp hükümeti kuruldu. Ve Anadolu halkına katliam ve soykırım yapılmak istendi. Halk gerçekten bir kurtuluş mücadelesi verdi.
Sarıkamış ta 90 bin şehidimizin ölmesi bir komploydu. Rus yanlısı chp hükümeti Anadolu halkını hedef almıştı. Sarıkamış şehitlerinin faili Rusya ve yandaşı Ankara hükümetidir. Devşirme ve cuntacı yönetim, tek bir silah sıkmadan orduyu soğukta donmaya bıraktı. Bu olayın üzerini o dönemlerde örttüler. Cephede şehit oldu demişlerdi. Bu olay kirli bir oyundu. 1910ların askeri cuntası Rusya mandasında hareket etmekteydi.Askeri darbe anlayışlı yeniçerilerin egemen olduğu askeri düzende tuzağa düşmek kaçınılmazdı. Neler görülmedi ki. İki tabur birbirleriyle çarpıştırıldı. Bir tabur ölüme gönderildi. Bir tabur yanlış yere sevk edilerek kaybolmasına neden oldu.
Yeniçeri ayaklanmaları (isyanları) batıda yükselen inançsız anlayışın Anadolu numunesiydi. Yeniçeri isyanları gücü ele geçiren askerlerin yönetime egemen olmak istemeleriyle başladı. Batıda halktan egemenliği alan anlayış ile Anadoluda bu isyan hareketleri bir benzerdi. Günümüz askeriyede darbe anlayışlı komutanlar bu geçmişin kalıntılarıdır. Artık halkların egemenliği çağı yaşanmaktadır. Halkların doğruluk ve evrensel değerlere sahip çıkması silahtan daha güçlüdür. Bu nedenle gücü silahla sağlayanlar Esad gibi başarılı olamayacaktır.
Osmanlıyı Türk milliyetçiliği yıktı. Türk milliyetçiliği de Kürt milliyetçiliğini doğurdu. Fransız ihtilalinin yaydığı ayrılık ve savaş fikri en son Anadoluya uğradı. Bilinçli olarak kardeş iki milleti birbirine düşürdüler.
Her milliyetçilik gibi Türk milliyetçiliği Osmanlıyı bölen ve parçalayan anlayış oldu.
Türkiyede ırkçılığa bağlı terörün sonlandırılması için barış çabaları gözlendi. Terörün ortadan kaldırılması için hiçbir iş yapmayan, kılını dahi kıpırdatmayan, hatta bu savaşın devam etmesini isteyen ırkçılar şiddet ve öldürme üzerinden siyaset yapmaktadırlar. Düşmanlık ve savaşın devam etmesini isteyenler kaotik yapıdan besleniyorlar ve ayrımcılık onları ayakta tutuyor. Anlamsız ve zalimane bir tutumla biz onları katledeceğiz, onlarla barış yapılmaz, onlar şöyle tehlike oluşturur sözleri tamamen şeytanidir. Yıllardır besledikleri terörü şimdi barış öldürmektedir.
Barış süreci engellenmeye çalışılsa da savaş taraftarları kaybedecekler. Öfke kusanlar ve ölümlerden nemalananlar halkın desteğini bulamayacak ve tanrıdan bir tokat bile göreceklerdir.
Küresel krizin ve değişen dünyanın etkisiyle küresel güçlerden istediği desteği alamayan PKK iyice zayıfladı. Ama sıkı sıkıya bu anlayışa sahip çıkmaya çalışan ve varlık nedenini kaybetmek istemeyen BDP anlayışı barış yerine kendi çıkarlarını ve varlıklarını kaybetmemek istiyorlar.
Türkiyede bir barış süreci başladı. Ve Ortadoğu da benzer barış süreçleri başlatıldı. Barış süreci küreselleşecek ve bu süreç devam ettikçe Türkiye halkına ve inananlara terör olayları ve saldırılar artacaktır.
Türkiyede ırkçılar barış görüşmelerinde ne anlaştınız. Ne pazarlık yaptınız. Ne verdiniz gibi çıkara dayalı kötü niyetli kirli bilinçleriyle sorular sormaktadırlar. Dün ırkçılığa dayalı yeni devlet ve toprak derdinde olanlar bugün aynı devlette aynı topraklarda birlikte ve kardeşçe yaşayabiliriz düşüncesine kapıldılar. Akil insanlar gibi toplumu uzlaştırıcı ve birleştirici isimler kardeşliği sağlamakta kutsal bir görev yürütmektedirler. Ancak mevcut kaostan beslenenler süreçleri sabote etmektedirler. Akil insanlara saldırılar ve protesto gösterileri yaşanmıştır.
Hem barış sürecine destek vermiyorlar. Hem de bizsiz (MHPsiz, CHPsiz) bu sorunu çözemezsiniz diyorlar. Sorunları çözmek ve düşmanlığı ortadan kaldıracak süreci iyileştirmek için akil insanlar gurubuna şiddetle öfkeyle karşı çıkmaktadırlar. Barış için çalışanları hainlikle suçlayanlar asıl insanlığın hainleridir. İblisin taraftarları savaşı doğru yol sanacak kadar kördürler.
Barış süreciyle ırkçılığın halktan aldığı destek kesildi. PKK terörü biterken ülkede kitlesel anlayış değiştiği için yönetimden düşenler terör olma durumuna düşmüşlerdir. Gezi terörü bunlardan biridir. Oluşan yeni yönetimde DHKP-C gibi yeni terör örgütleri ortaya çıktı. Bir zamanlar ülkeleri ve sistemleri yöneten anlayış şiddeti seçmekle terörü tercih etmiş oldular. Bu saltanat kavgası acaba ne için idi. Tanrı yolunda ahiret için mi yoksa menfaat yolunda dünya için mi.
Bahçeli neden ırkçılık terörünün bitmesini istemiyor. Kılıçtaroğlu doğrudan çözüm sürecine karşı olmadıklarını söylerken dolaylı yoldan süreci sürekli baltalamaktadır.
Ayrımcılıkları ortadan kaldıran etnik halkların hakkını gözeten ve onlara destek veren bir Türkiye var.
Birbirlerine düşman olan MHP ve BDP anlayışı birbirinin aynısıdır ve birbirlerine eşittir. İkisi de ırkçı temelli ve düşmanlık yapan iki topluluktur. Menfaatsel ve dünyacı anlayışlarıyla ölümden savaştan ve şiddetten beslenenlerin kulübüdür. MHP ve BDP anlayışı evrensel değerlerle çelişen ve tanrı dinlerine aykırı şeytani öfke temelli bir anlayıştır. Bu anlayışların ardında olanlar mezarda tanrısal sorgudan kötü sonuç alacaklardır. Savaşın ve ölümlerin devamına neden olanlara lanet olsun. Sırf kendi menfaatlerinden ve saltanatlarından dolayı barışı reddedenlere de lanet olsun. Gelecek nesilleri öldüren ve anaların ağlamasına neden olanlar kaybedecekler.
Çözüm süreci ile başlayan barış girişimlerini baltalamak isteyen muhalif liderler Terör lideri Öcalan ismi ile Erdoğan ismini bilinçli olarak beraber kullanmakla kışkırtıcı bir tavır içindedirler. Erdoğanı yıpratmak ve terörle bağdaştırmak için bu tarz telafuzlar kullananlar aslında kendi çarpık psikolojilerini yansıtmaktadırlar.
Öcalan Ergenekoncuların ve emperyalizmin kurbanı oldu. Savaşın bir şey kazandırmayacağını geçmişin pişmanlığını taşıyarak ölmeden barışın öncüsü olmayı hedeflediği bilinmektedir. Geçmişte oyuna getirildiğini ve bozguncuların döneminde kurtların arasında çaresiz kaldığını ifade ederek son mesajında şunları söyledi. "son günlerde dolaşıma sokulan video görüntülerinin çözüm sürecini bitirmek ya da itibarsızlaştırmak amacıyla sinsi bir planın parçası olarak montajlandığını" öne sürdü."Bağlamından koparılan, bazen de hiç olmayan değişik cümlelerin bir araya getirilmesinden ibaret görüntülerin gerçeklikle hiçbir ilgisi olmadığını" savunan Öcalan, mesajında şunları kaydetti: "Bunu yapanlar, emperyalist operasyon merkezlerinin en eli kanlı ve kirli işlerde en çok kullanılarak kenara atılmış olan unsurlarıdır. Burada hedeflenen aslında Türk-Kürt ve diğer bütün halkların barış ve ittifakını engellemektir. Bu montajı yapanlar, dolaşıma sokanlar ve siyaseten savunanlar, varoluşlarını Kürt savaşına ve bu savaşın darbeci mekaniğine bağlayanlardır. Benim bu konudaki temel yaklaşımım, en açık haliyle savunmalarımda vardır. Ve başından beri aynı tutarlılık içerisindedir. Uluslararası komplonun 16'ncı yılına girerken komplo büyük oranda aydınlatılmış ve birçok boyutuyla tedbirleri de alınmıştır. İmralı süreci, bu uluslararası komployu teşhir ve mahkum ederek halklarımızın kalıcı barışı için önemli bir fırsat yaratmıştır. Komplocu güçlerin İmralı sürecine yönelmeleri, esas olarak tam da bu sebepledir. Çözüm sürecinde geldiğimiz noktada iktidarın salt kendi güvenliğini sağlamaya dönük tek taraflı paketler yaklaşımı demokratikleşme değil, provokatörlüktür. Lazım olan toplumsal sözleşme güvencesiyle yürüyecek bir demokratikleşmedir. Hükümet seçim bahanesine sığınarak meselenin ciddiyetinden uzak bir noktaya savrulmaktadır. Bu tutumunu acilen değiştirmemesi durumunda sürecin bitmesinin en önemli sorumlusu olacaktır. Bunun için acilen müzakere heyetleri oluşturulmalı ve demokratik sözleşme hukuku esas alınmalıdır."
'2000 krizinde Kemal derviş Türkiye'yi batırmak için geldi' Borç alarak ülkeyi hem zor duruma düşürdü hem de alçalttı. Paralarını dolara yatıranlar bir gecede zengin oldular. Ülkeyi zarar uğrattılar ve bankaları borçlandırdılar. Amaç Türkiye büyümesin ve yükselmesin. Bu mazlum halk uyanmasın istediler. Güce ve zenginliğe yaklaşmasın istediler.
Türkiye'nin uluslararası alanda stratejik olarak kullandığı Halkbank, attığı adımlarla son iki yılda küresel finans aktörlerinin hedefinde yer aldı. Türkiye'nin hem İran hem de Kuzey Irak'la yaptığı işlerin Halkbank tarafından gerçekleştirilmesi dikkatleri buraya çevirdi. 17 Aralık'ta Halkbank Genel Müdürü'nün de göz altına alınması ve bankanın uluslararası işlemlerinin de sorgulanması bankayı devre dışı bırakma girişimi olarak değerlendirildi.
Ziraat Bankası'nın Boşnaklara verdiği kredileri 'Sırp topraklarını almak için siyasi operasyon' diye karalayan Taraf gazetesine sert tepki geldi. Haberin ihanet olduğunu belirten Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 'Yapmaya çalıştıkları şey Türkmenlere giden yardım tırlarını durduranlarla aynı.
Sürekli zam haberleri yapıyorlar. Medyada tv haberleri ile sürekli zam yapan hükümet algısı yaratıyorlar. Bunlar geldi zamlar çoğaldı, ülkeyi iyi yönetemiyorlar imajını vermeye çalışıyorlar. Medya ile bilerek fiyatları şişirenler oluyor. Patates zam şampiyonu diye şişiriyorlar tutmuyor iki hafta sonra fiyatları düşüyor. Fasulye zam şampiyonu diyorlar ülkede fazlaca fasulye olduğunu tarım bakanlığı açıklıyor, bu zam çığırtkanlığı da tutmuyor. Bir süre sonra fiyatlar doğal seviyesine geri dönüyor. Ama yaptıkları haberle bir algı oluşturmayı başarıyorlar. Muhalifler yandaş medya ile bilinçli olarak zam psikolojisini kullanıyor.
AKPye yolsuzluk davalarıyla başlayan17 Aralık operasyonunun asıl hedefinin çözüm sürecini engellemek ve ortadoğudaki değişimi durdurmaktır.. Kirli operasyonun bir sonraki adımı da 'Başbakan Erdoğanı Mursi gibi yargılamaktı. Mursiyi de aynı yolsuzlukla suçladılar ve yargılayıp içeri atmak istediler. Batılı güçler saltanatlarının sarsılmasından korktuklarından Erdoğanı da bir planla yıkmak istiyorlardı. Kirli planlar ile dünyayı yönetenler artık yönetemeyecek. Çünkü ne halk ne de tanrı buna izin vermeyecek. Türkiye bu tür oyunlara karşı uyanık davranmaktadır. Halk milli iradeye saygı yürüyüşü düzenledi. Sağlam irade gösterilmesi istendi. Yurt dfışından ve yurt içinden Erdoğana ve anlayışına büyük destekler geldi.
3. Havalimanı, 3. Köprüyü hedef aldılar. İzmir-İstanbul otoyolunu, tüp geçitleri hedef aldılar. Bunları istemediler. Bunlar MİT'i hedef aldılar. Bunlar Türkmen kardeşlerimize yardım götürülen Tır'ı durduruyor. Bir savcı Adana'dan geliyor yasaları çiğneyerek bu Tır'ı durduruyor.O savcıya soruyorum. MİT bu ülkenin çıkarları için çalışıyor. Sen kim için çalışıyorsun? Reyhanlı katliamında neredeydin ey savcı. 7 gün yoktun. HSYK'ya suç duyurusunda bulunuyorum. MİT'ten neden rahatsız oluyorsunuz? Çünkü bunlar başkalarının taşeronluğunu yapıyorlar. Bunlar kendi örgütlerinin hedeflerini Türkiye'den üstün tutuyorlar. Bundan sonra artık milli irade geçerli olacak ve millet ne derse o olacak.
17 Aralık'ın ardından ortaya atılan ikinci dalgayla, dev projeler hedef alındı. Şirketlerin kredi almaları engellenerek projelerin önünün kesilmek istendiği ortaya çıktı. İhaleleri alan işadamlarına yönelik tedbir kararları ile projelerin geciktirilmesi amaçlandı...
17 Aralık'ın bir darbe, bir hukuk yolsuzluğu ve milli irade hırsızlığıdır. 17 Aralık paralel devlet anlayışının ortaya getirdiği bir operasyondur. Gelişen Türkiyenin tam bağımsızlığı arttıkça tahammül edemiyorlar. Altay Tankı, kısa menzilli cirit füzesi, Marmaray, IMF'ye borcun sıfıra indirilmesi olduğunu söyledi. 17 Aralık; istiklali, istikrarı ve huzuru kast etmiştir.
Dershanelerin kapatılması kararıyla durumu fırsat bilen CHP lideri Kılıçtaroğlu Pensilvanyaya gidip Cemaat lideri Fetullah Gülen ile görüştü. Ve Ardından CHP-Cemaat birlikteliği ile hükümete karşı 17 Aralık operasyonları gerçekleştirildi. Din düşmanlığı anlayışını taşıyan CHPnin Cemaatle birlikteliğini düşünmek iki zıt kutubun birlikteliği gibidir. CHP-Cemaat kardeşliği sadece menfi temellere oturmaktadır. Bu durum Cemaati batıl cepheye ve kafirliğe oturtmuştur. Hedefe ulaşmak için her yolu mübah gören anlayış kafirlerin anlayışıdır. Yeryüzünü kötü hale getiren anlayış zaten bu anlayıştır. Cemaat, Amerikan ve İsrail lobisine taşeronluğu yapan bir örgüt olmuştur. Küresel bozguncuların Türkiye ayağına hizmet eden cephedir.
"Ne var ki bu istihbari ve operasyonel yapı, zamanla devlet içi bilek güreşinin aracı, millî iradenin devlet yönetiminde söz sahibi olmasını engelleyici bir hâl almıştır. Bu yapı, yaklaşık 200 yıldır karanlık, kirli ve kanlı bir gelenekten besleniyor. Devletin sahibi olarak kendini gören bu anlayış, iktidarını kalıcı ve etkin kılmak için konjonktüre bağlı olarak düşman belirlemiş, bunu yaparken de millet adına yaptığı tezi üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmıştır."
17 Aralıkta yolsuzluk adıyla başlatılan operasyonlarda iş adamları ve para kaynakları hedef alındı. Yeni projeler ile Türkiyenin büyümesi engellenmek istendi. Zaten bir sistemi devirmenin ana kaynagı para kaynaklarını etkisiz bırakmaktır. Amaçları Tayyip Erdoğanı suçlayıp yargılamak ve bu modern darbeyle evinden almayı bile planlamışlardı. Yargı ve emniyet içindeki paralel yapının 3 aşamalı darbe planı ortaya çıktı. Yargıdaki paralel yapının üyelerinin operasyonları planlamak için İstanbul'daki bir lokalde sık sık toplantılar yaptığı öğrenildi. Paralel yapı savcılarının operasyondan önce 3 aşamalı plan yaptıkları ortaya çıktı. 17 Aralık'ta başlayan ve 8 Ocak'ta devam eden operasyonların sonuncusu seçim sabahı uygulamaya konulacaktı.
Kuzey Irak petrolü için Türkiye'yi devre dışı bırakacaktı, 5 yeni hat projesinin uygulanma şansı yoktu. Çünkü bir takım unsurlar göz önüne alındığında bazı ülkeler her ne kadar istemese de enerji ticaretinde Türkiye'ye elleri mahkum!
17 Aralık'ın ardından ortaya atılan ikinci dalgayla, dev projeler hedef alındı. Şirketlerin kredi almaları engellenerek projelerin önünün kesilmek istendiği ortaya çıktı. İhaleleri alan işadamlarına yönelik tedbir kararları ile projelerin geciktirilmesi amaçlandı.3. Havalimanı, 3. Köprüyü hedef aldılar. İzmir-İstanbul otoyolunu, tüp geçitleri hedef aldılar. Bunları istemediler.Bunlar MİT'i hedef aldılar. Bunlar Türkmen kardeşlerimize yardım götürülen Tır'ı durduruyor. Bir savcı Adana'dan geliyor yasaları çiğneyerek bu Tır'ı durduruyor.O savcıya soruyorum. MİT bu ülkenin çıkarları için çalışıyor. Sen kim için çalışıyorsun? Reyhanlı katliamında neredeydin ey savcı. 7 gün yoktun.HSYK'ya suç duyurusunda bulunuyorum. MİT'ten neden rahatsız oluyorsunuz? Çünkü bunlar başkalarının taşeronluğunu yapıyorlar.Bunlar kendi örgütlerinin hedeflerini Türkiye'den üstün tutuyorlar. Bundan sonra artık milli irade geçerli olacak ve millet ne derse o olacak.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu: MİT TIR'larına yapılan operasyonla, Başbakan'ı Brüksel'de kendisini de Cenevre'de 'suçlu ülkenin temsilcileri' gibi göstermek istediklerini söyledi. "Ulusal güvenliği tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetlerin" görüşüldüğü MGK toplantısının ardından dış politikaya yönelik 4 ayrı saldırı olduğunu söyledi. Saldırıların ilkinin MİT Tırlarına yönelik olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle konuştu: "Cuma günü Suriyeli mültecilerle ilgili dünyanın takdirini kazanan bir toplantı yapıyoruz; Cumartesi günü 140 ülkeden büyükelçi ile Adana'da bir araya geliyoruz; Pazar günü toplantı sürerken TIR operasyonu yapılıyor. Ertesi gün Başbakan Brüksel'e, sonraki gün de ben Cenevre'ye gideceğim. Hedef, ikimizi de muhataplarımız karşısında 'teröre destek veren ülkenin temsilcileri' konumuna sokmak! Suriye yönetimi benzeri, hatta onun karşısında suçlu ülke gibi gösterilmek isteniyoruz. 17 Aralık küresel çapta bir operasyon. Kimse bunun hukuki bir süreç olduğunu iddia edemez. Akıl alır bir şey değil..."
Her insan gibi iş adamları ve şirketler bağış ve yardım yaparlar. Yardımlaşma dünya var oldu olalı doğal bir durumdur. Bazı iş adamları ve şirketler Somalide banka olmadığı için ve paranın güvenliği açısından kurye ile fiziki ve elden yardım göndermeyi amaçlamışlar. Bunun için Halk bankasının hizmetlerini kullanmışlardır. Halk bankası paranın Avrupa bankaları üzerinden gitmesinin İslam düşmanı islamafobya yüklü bir Avrupa yönetiminin hoşuna gitmeyeceğini düşünerek paralar gideceği güne kadar halk bankası müdürünün evinde bekletilmiştir. Bilirsiniz ki Somali Fransız sömürgesidir. Açlıktan ölen halkın ellerinde son model gelişmiş silahlar vardır. Somali bilerek istikrarsızlaştırılmış ve iç savaşa ve kaosa terk edilmiş. Elmas ve altın madenleri sürekli batılı şirketler tarafından sömürülüyor. Mevcut kaos ortamı bu şirketlerin işine geliyor. Müslüman mazlum halklar geri plana itilmiş. Susuzluktan çocukları ölen bir millete yardım gitmesini engelleyecek güçler bile var. Hatta Somali yönetiminde yardım parasına el konulabilme hatta amacına uygun kullanmama ihtimali de var. Paraların halkbankası müdürünün evinden çıkması gayet doğaldı. Zaten müdür sürekli mal bildirimi yapan güvenilir bir insandı. Ayrıca her banka müdürünün üzerinde, odasında, çantasında ve evinde bile para bulunabilir. İşi para olan insanın yaşantısı böyledir. Buna hırsızlık ve çalma demek ne kadar saçma ve taraflıca haksızca suçlamadır. Erdoğan ve AKPye muhalif olanlar nasıl bir açık buluruz da suçlarız itibarsızlaştırırız umutlarını bu olay yeşertse de muhalif olmanın kuru inatlığı ve olaylara cahilane yaklaşmanın sonucudur batıla düşmek diyebiliriz bu yaşananlara.
Ayakkabı kutusunda para peki ya neye konulacaktı. Poşetlere konulsa poşetlerde para denilirdi. Torbalara konulsa torbalarda para çıktı denilirdi. Valizlere konsa Valizler dolusu para denilirdi. 100 bin TL fiziki olarak bir ayakkabı kutusuna sığardı. Hatta ayakkabı kutusunu büyük görenlere derim ki o küçük bir kutu. Medyada haber öyle bir servis edildi ki Ayakkabı kutularında paralar çalınmış!!! imajı verildi. Görsel algı kullanıldı ayakkabı kutuları gösterildi. Aslında insanların algıları ve bilinçleri yanlış yönlendirildi. Bir yolsuzluk imajı verilmeye çalışıldı.
Ayakkabı kutularındaki paralar, ne halkın parası, ne devletin parası, ne de vergi parasıdır. Ne yolsuzluğundan bahsediliyor. Bu davaların adı yolsuzluk kelimesi olamaz. Yolsuzluk operasyonu hiç değildir. İnsanları yönetmek ve yönlendirmek için insanların algılarını bilinçlerini çalma operasyonudur.
Paralel yapı davaları bir anda açtı ve ardı ardına her şey gelmeye başladı. Sürekli Erdoğan ve hükümetinin itibarsızlaştırılması imajını yürütüyordu. Yolsuzluk denildi, paralar denildi, ayakkabı kutuları denildi, Türkmenlere gizlice gönderilen yardım tırları durdurularak Suriyeye giden silah tırı denildi. Ardından telefon kayıtları çıktı. Başbakan tüm bakan ve milletvekillerine cebinizde parayla dolaşmayın, evinizdeki parayı saklayın şu anda meşru olamayan bir savaş, haksız suçlamalarla bir algı yaratılıyor.dedi. Bakanların çocuklarıyla konuşması da Başbakanın oğlu Bilal ile konuşması da bu süreçte doğaldı. Yaşananlar yolsuzluk, hırsızlık ve para çalma değildi. Yazılı ve görsel medya ile yolsuzluk imajı verilerek para gösterilerek Erdoğan hükümetini yıpratma hedefi güdülmüştü. Meşru olan paraları fotograflayarak medyada yolsuzluk diye kullanılmasının engellenmesi gayet doğaldı. Ne Erdoğan bu süreci halka iyi anlatabildi ne de kurmayları. Ama saldırıya doğal ve haklı bir tepki verdiler. Erdoğan ve bakanları hak davada yürüyorlar. Ne yolsuzluk ne de haksızlık etmişti. 17 Aralık operasyonlarına tepkileri de, dürüstlüklerinin doğal sonucuydu.
Türkiye'nin yaptığı yardımlarla dünyada adından söz ettiği Somali'de yaşandığını anlatan Davutoğlu, "Orada banka olmadığı için anlaşmalı olarak kuryeyle gönderdiğimiz parayı 17 Aralık Halkbank operasyonu çağrışımıyla kutu içinde para fotoğrafıyla servis ettiler. Oradaki Cumhurbaşkanı, Başbakan üzerinde kuşku yaratmaya, Türkiye'nin kazandığı itibarı sarsmaya çalıştılar"
Dördüncü ve son operasyonun Somali ile benzer şekilde Libya üzerinden yapıldığını anlatan Davutoğlu Türkiye'nin geldiği noktadaki itibarını yıkmaya çalışan saldırıların 'iki yıldır dünya medyasında belirli gazete ve gazeteciler eliyle savunulan görüşler olduğuna' da dikkat çekti.
17 Aralık operasyonlarının asıl amacının Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını engellemek olduğu sıklıkla dillendiriliyordu. Nihai hedef Erdoğan'ı tamamen ortadan kaldırmak!
Yolsuzluk adı altında bir suçlama yaptılar ve kutuplaşma iyice arttı ve gerildi. İnsanlar anlayışında ve davasında daha sıkı durmaya başladılar. Yolsuzluk davası daha sıkı duruşlar getirdi. Halkı bertaraf etmek isteyenler beklemedikleri tepkiyi almaktadırlar. Benzer olaylar artarak devam edecektir.
Yolsuzluk konulu siyasi bir dava açtılar ve ekonomik savaş başlattılar. Türkiyede ve Ortadoğuda güçlü bir banka haline gelen devlet bankası Halkbank hedef haline getirilmeye çalışıldı. Yıllarca Türkiyede yolsuzluk yapanlar hükümeti yolsuzlukla yıpratmak istedi. Gezi olaylarıyla halkı ayaklandıramayınca Erdoğanın itibarlı gücünü halkın gözünde yıkmak için yolsuzluk söylemleriyle dava açtılar. Söylenenlerin çoğu asılsız çıksa da çamur atılınca elbette izi kalıyor.
Türkiyede manda ve himaye kabul edilemez diyenler İngiliz ve ABDnin himayesine girdiler. Rusya etkisinden de sıyrılamadılar.
Cumhuriyet dönemine, cumhuriyet dönemi demek bir hainliktir. Halkın egemenliğini kaybettiği dönemdir o dönem. Bu döneme özgürlük ve istiklal dönemi demek daha doğrudur. Bağımsızlık ve hayatta kalma dönemi demek daha doğrudur. İnanan halk zaten siyasi egemenliği kaybetti. Haçlı zihniyetine hizmet eden bir chp hükümeti kuruldu. Ve Anadolu halkına katliam ve soykırım yapılmak istendi. Halk gerçekten bir kurtuluş mücadelesi verdi.
Sarıkamış ta 90 bin şehidimizin ölmesi bir komploydu. Rus yanlısı chp hükümeti Anadolu halkını hedef almıştı. Sarıkamış şehitlerinin faili Rusya ve yandaşı Ankara hükümetidir. Devşirme ve cuntacı yönetim, tek bir silah sıkmadan orduyu soğukta donmaya bıraktı. Bu olayın üzerini o dönemlerde örttüler. Cephede şehit oldu demişlerdi. Bu olay kirli bir oyundu. 1910ların askeri cuntası Rusya mandasında hareket etmekteydi.Askeri darbe anlayışlı yeniçerilerin egemen olduğu askeri düzende tuzağa düşmek kaçınılmazdı. Neler görülmedi ki. İki tabur birbirleriyle çarpıştırıldı. Bir tabur ölüme gönderildi. Bir tabur yanlış yere sevk edilerek kaybolmasına neden oldu.
Yeniçeri ayaklanmaları (isyanları) batıda yükselen inançsız anlayışın Anadolu numunesiydi. Yeniçeri isyanları gücü ele geçiren askerlerin yönetime egemen olmak istemeleriyle başladı. Batıda halktan egemenliği alan anlayış ile Anadoluda bu isyan hareketleri bir benzerdi. Günümüz askeriyede darbe anlayışlı komutanlar bu geçmişin kalıntılarıdır. Artık halkların egemenliği çağı yaşanmaktadır. Halkların doğruluk ve evrensel değerlere sahip çıkması silahtan daha güçlüdür. Bu nedenle gücü silahla sağlayanlar Esad gibi başarılı olamayacaktır.
Osmanlıyı Türk milliyetçiliği yıktı. Türk milliyetçiliği de Kürt milliyetçiliğini doğurdu. Fransız ihtilalinin yaydığı ayrılık ve savaş fikri en son Anadoluya uğradı. Bilinçli olarak kardeş iki milleti birbirine düşürdüler.
Her milliyetçilik gibi Türk milliyetçiliği Osmanlıyı bölen ve parçalayan anlayış oldu.
Türkiyede ırkçılığa bağlı terörün sonlandırılması için barış çabaları gözlendi. Terörün ortadan kaldırılması için hiçbir iş yapmayan, kılını dahi kıpırdatmayan, hatta bu savaşın devam etmesini isteyen ırkçılar şiddet ve öldürme üzerinden siyaset yapmaktadırlar. Düşmanlık ve savaşın devam etmesini isteyenler kaotik yapıdan besleniyorlar ve ayrımcılık onları ayakta tutuyor. Anlamsız ve zalimane bir tutumla biz onları katledeceğiz, onlarla barış yapılmaz, onlar şöyle tehlike oluşturur sözleri tamamen şeytanidir. Yıllardır besledikleri terörü şimdi barış öldürmektedir.
Barış süreci engellenmeye çalışılsa da savaş taraftarları kaybedecekler. Öfke kusanlar ve ölümlerden nemalananlar halkın desteğini bulamayacak ve tanrıdan bir tokat bile göreceklerdir.
Küresel krizin ve değişen dünyanın etkisiyle küresel güçlerden istediği desteği alamayan PKK iyice zayıfladı. Ama sıkı sıkıya bu anlayışa sahip çıkmaya çalışan ve varlık nedenini kaybetmek istemeyen BDP anlayışı barış yerine kendi çıkarlarını ve varlıklarını kaybetmemek istiyorlar.
Türkiyede bir barış süreci başladı. Ve Ortadoğu da benzer barış süreçleri başlatıldı. Barış süreci küreselleşecek ve bu süreç devam ettikçe Türkiye halkına ve inananlara terör olayları ve saldırılar artacaktır.
Türkiyede ırkçılar barış görüşmelerinde ne anlaştınız. Ne pazarlık yaptınız. Ne verdiniz gibi çıkara dayalı kötü niyetli kirli bilinçleriyle sorular sormaktadırlar. Dün ırkçılığa dayalı yeni devlet ve toprak derdinde olanlar bugün aynı devlette aynı topraklarda birlikte ve kardeşçe yaşayabiliriz düşüncesine kapıldılar. Akil insanlar gibi toplumu uzlaştırıcı ve birleştirici isimler kardeşliği sağlamakta kutsal bir görev yürütmektedirler. Ancak mevcut kaostan beslenenler süreçleri sabote etmektedirler. Akil insanlara saldırılar ve protesto gösterileri yaşanmıştır.
Hem barış sürecine destek vermiyorlar. Hem de bizsiz (MHPsiz, CHPsiz) bu sorunu çözemezsiniz diyorlar. Sorunları çözmek ve düşmanlığı ortadan kaldıracak süreci iyileştirmek için akil insanlar gurubuna şiddetle öfkeyle karşı çıkmaktadırlar. Barış için çalışanları hainlikle suçlayanlar asıl insanlığın hainleridir. İblisin taraftarları savaşı doğru yol sanacak kadar kördürler.
Barış süreciyle ırkçılığın halktan aldığı destek kesildi. PKK terörü biterken ülkede kitlesel anlayış değiştiği için yönetimden düşenler terör olma durumuna düşmüşlerdir. Gezi terörü bunlardan biridir. Oluşan yeni yönetimde DHKP-C gibi yeni terör örgütleri ortaya çıktı. Bir zamanlar ülkeleri ve sistemleri yöneten anlayış şiddeti seçmekle terörü tercih etmiş oldular. Bu saltanat kavgası acaba ne için idi. Tanrı yolunda ahiret için mi yoksa menfaat yolunda dünya için mi.
Bahçeli neden ırkçılık terörünün bitmesini istemiyor. Kılıçtaroğlu doğrudan çözüm sürecine karşı olmadıklarını söylerken dolaylı yoldan süreci sürekli baltalamaktadır.
Ayrımcılıkları ortadan kaldıran etnik halkların hakkını gözeten ve onlara destek veren bir Türkiye var.
Birbirlerine düşman olan MHP ve BDP anlayışı birbirinin aynısıdır ve birbirlerine eşittir. İkisi de ırkçı temelli ve düşmanlık yapan iki topluluktur. Menfaatsel ve dünyacı anlayışlarıyla ölümden savaştan ve şiddetten beslenenlerin kulübüdür. MHP ve BDP anlayışı evrensel değerlerle çelişen ve tanrı dinlerine aykırı şeytani öfke temelli bir anlayıştır. Bu anlayışların ardında olanlar mezarda tanrısal sorgudan kötü sonuç alacaklardır. Savaşın ve ölümlerin devamına neden olanlara lanet olsun. Sırf kendi menfaatlerinden ve saltanatlarından dolayı barışı reddedenlere de lanet olsun. Gelecek nesilleri öldüren ve anaların ağlamasına neden olanlar kaybedecekler.
Çözüm süreci ile başlayan barış girişimlerini baltalamak isteyen muhalif liderler Terör lideri Öcalan ismi ile Erdoğan ismini bilinçli olarak beraber kullanmakla kışkırtıcı bir tavır içindedirler. Erdoğanı yıpratmak ve terörle bağdaştırmak için bu tarz telafuzlar kullananlar aslında kendi çarpık psikolojilerini yansıtmaktadırlar.
Öcalan Ergenekoncuların ve emperyalizmin kurbanı oldu. Savaşın bir şey kazandırmayacağını geçmişin pişmanlığını taşıyarak ölmeden barışın öncüsü olmayı hedeflediği bilinmektedir. Geçmişte oyuna getirildiğini ve bozguncuların döneminde kurtların arasında çaresiz kaldığını ifade ederek son mesajında şunları söyledi. "son günlerde dolaşıma sokulan video görüntülerinin çözüm sürecini bitirmek ya da itibarsızlaştırmak amacıyla sinsi bir planın parçası olarak montajlandığını" öne sürdü."Bağlamından koparılan, bazen de hiç olmayan değişik cümlelerin bir araya getirilmesinden ibaret görüntülerin gerçeklikle hiçbir ilgisi olmadığını" savunan Öcalan, mesajında şunları kaydetti: "Bunu yapanlar, emperyalist operasyon merkezlerinin en eli kanlı ve kirli işlerde en çok kullanılarak kenara atılmış olan unsurlarıdır. Burada hedeflenen aslında Türk-Kürt ve diğer bütün halkların barış ve ittifakını engellemektir. Bu montajı yapanlar, dolaşıma sokanlar ve siyaseten savunanlar, varoluşlarını Kürt savaşına ve bu savaşın darbeci mekaniğine bağlayanlardır. Benim bu konudaki temel yaklaşımım, en açık haliyle savunmalarımda vardır. Ve başından beri aynı tutarlılık içerisindedir. Uluslararası komplonun 16'ncı yılına girerken komplo büyük oranda aydınlatılmış ve birçok boyutuyla tedbirleri de alınmıştır. İmralı süreci, bu uluslararası komployu teşhir ve mahkum ederek halklarımızın kalıcı barışı için önemli bir fırsat yaratmıştır. Komplocu güçlerin İmralı sürecine yönelmeleri, esas olarak tam da bu sebepledir. Çözüm sürecinde geldiğimiz noktada iktidarın salt kendi güvenliğini sağlamaya dönük tek taraflı paketler yaklaşımı demokratikleşme değil, provokatörlüktür. Lazım olan toplumsal sözleşme güvencesiyle yürüyecek bir demokratikleşmedir. Hükümet seçim bahanesine sığınarak meselenin ciddiyetinden uzak bir noktaya savrulmaktadır. Bu tutumunu acilen değiştirmemesi durumunda sürecin bitmesinin en önemli sorumlusu olacaktır. Bunun için acilen müzakere heyetleri oluşturulmalı ve demokratik sözleşme hukuku esas alınmalıdır."
'2000 krizinde Kemal derviş Türkiye'yi batırmak için geldi' Borç alarak ülkeyi hem zor duruma düşürdü hem de alçalttı. Paralarını dolara yatıranlar bir gecede zengin oldular. Ülkeyi zarar uğrattılar ve bankaları borçlandırdılar. Amaç Türkiye büyümesin ve yükselmesin. Bu mazlum halk uyanmasın istediler. Güce ve zenginliğe yaklaşmasın istediler.
Türkiye'nin uluslararası alanda stratejik olarak kullandığı Halkbank, attığı adımlarla son iki yılda küresel finans aktörlerinin hedefinde yer aldı. Türkiye'nin hem İran hem de Kuzey Irak'la yaptığı işlerin Halkbank tarafından gerçekleştirilmesi dikkatleri buraya çevirdi. 17 Aralık'ta Halkbank Genel Müdürü'nün de göz altına alınması ve bankanın uluslararası işlemlerinin de sorgulanması bankayı devre dışı bırakma girişimi olarak değerlendirildi.
Ziraat Bankası'nın Boşnaklara verdiği kredileri 'Sırp topraklarını almak için siyasi operasyon' diye karalayan Taraf gazetesine sert tepki geldi. Haberin ihanet olduğunu belirten Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 'Yapmaya çalıştıkları şey Türkmenlere giden yardım tırlarını durduranlarla aynı.
Sürekli zam haberleri yapıyorlar. Medyada tv haberleri ile sürekli zam yapan hükümet algısı yaratıyorlar. Bunlar geldi zamlar çoğaldı, ülkeyi iyi yönetemiyorlar imajını vermeye çalışıyorlar. Medya ile bilerek fiyatları şişirenler oluyor. Patates zam şampiyonu diye şişiriyorlar tutmuyor iki hafta sonra fiyatları düşüyor. Fasulye zam şampiyonu diyorlar ülkede fazlaca fasulye olduğunu tarım bakanlığı açıklıyor, bu zam çığırtkanlığı da tutmuyor. Bir süre sonra fiyatlar doğal seviyesine geri dönüyor. Ama yaptıkları haberle bir algı oluşturmayı başarıyorlar. Muhalifler yandaş medya ile bilinçli olarak zam psikolojisini kullanıyor.
AKPye yolsuzluk davalarıyla başlayan17 Aralık operasyonunun asıl hedefinin çözüm sürecini engellemek ve ortadoğudaki değişimi durdurmaktır.. Kirli operasyonun bir sonraki adımı da 'Başbakan Erdoğanı Mursi gibi yargılamaktı. Mursiyi de aynı yolsuzlukla suçladılar ve yargılayıp içeri atmak istediler. Batılı güçler saltanatlarının sarsılmasından korktuklarından Erdoğanı da bir planla yıkmak istiyorlardı. Kirli planlar ile dünyayı yönetenler artık yönetemeyecek. Çünkü ne halk ne de tanrı buna izin vermeyecek. Türkiye bu tür oyunlara karşı uyanık davranmaktadır. Halk milli iradeye saygı yürüyüşü düzenledi. Sağlam irade gösterilmesi istendi. Yurt dfışından ve yurt içinden Erdoğana ve anlayışına büyük destekler geldi.
3. Havalimanı, 3. Köprüyü hedef aldılar. İzmir-İstanbul otoyolunu, tüp geçitleri hedef aldılar. Bunları istemediler. Bunlar MİT'i hedef aldılar. Bunlar Türkmen kardeşlerimize yardım götürülen Tır'ı durduruyor. Bir savcı Adana'dan geliyor yasaları çiğneyerek bu Tır'ı durduruyor.O savcıya soruyorum. MİT bu ülkenin çıkarları için çalışıyor. Sen kim için çalışıyorsun? Reyhanlı katliamında neredeydin ey savcı. 7 gün yoktun. HSYK'ya suç duyurusunda bulunuyorum. MİT'ten neden rahatsız oluyorsunuz? Çünkü bunlar başkalarının taşeronluğunu yapıyorlar. Bunlar kendi örgütlerinin hedeflerini Türkiye'den üstün tutuyorlar. Bundan sonra artık milli irade geçerli olacak ve millet ne derse o olacak.
17 Aralık'ın ardından ortaya atılan ikinci dalgayla, dev projeler hedef alındı. Şirketlerin kredi almaları engellenerek projelerin önünün kesilmek istendiği ortaya çıktı. İhaleleri alan işadamlarına yönelik tedbir kararları ile projelerin geciktirilmesi amaçlandı...
17 Aralık'ın bir darbe, bir hukuk yolsuzluğu ve milli irade hırsızlığıdır. 17 Aralık paralel devlet anlayışının ortaya getirdiği bir operasyondur. Gelişen Türkiyenin tam bağımsızlığı arttıkça tahammül edemiyorlar. Altay Tankı, kısa menzilli cirit füzesi, Marmaray, IMF'ye borcun sıfıra indirilmesi olduğunu söyledi. 17 Aralık; istiklali, istikrarı ve huzuru kast etmiştir.
Dershanelerin kapatılması kararıyla durumu fırsat bilen CHP lideri Kılıçtaroğlu Pensilvanyaya gidip Cemaat lideri Fetullah Gülen ile görüştü. Ve Ardından CHP-Cemaat birlikteliği ile hükümete karşı 17 Aralık operasyonları gerçekleştirildi. Din düşmanlığı anlayışını taşıyan CHPnin Cemaatle birlikteliğini düşünmek iki zıt kutubun birlikteliği gibidir. CHP-Cemaat kardeşliği sadece menfi temellere oturmaktadır. Bu durum Cemaati batıl cepheye ve kafirliğe oturtmuştur. Hedefe ulaşmak için her yolu mübah gören anlayış kafirlerin anlayışıdır. Yeryüzünü kötü hale getiren anlayış zaten bu anlayıştır. Cemaat, Amerikan ve İsrail lobisine taşeronluğu yapan bir örgüt olmuştur. Küresel bozguncuların Türkiye ayağına hizmet eden cephedir.
"Ne var ki bu istihbari ve operasyonel yapı, zamanla devlet içi bilek güreşinin aracı, millî iradenin devlet yönetiminde söz sahibi olmasını engelleyici bir hâl almıştır. Bu yapı, yaklaşık 200 yıldır karanlık, kirli ve kanlı bir gelenekten besleniyor. Devletin sahibi olarak kendini gören bu anlayış, iktidarını kalıcı ve etkin kılmak için konjonktüre bağlı olarak düşman belirlemiş, bunu yaparken de millet adına yaptığı tezi üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmıştır."
17 Aralıkta yolsuzluk adıyla başlatılan operasyonlarda iş adamları ve para kaynakları hedef alındı. Yeni projeler ile Türkiyenin büyümesi engellenmek istendi. Zaten bir sistemi devirmenin ana kaynagı para kaynaklarını etkisiz bırakmaktır. Amaçları Tayyip Erdoğanı suçlayıp yargılamak ve bu modern darbeyle evinden almayı bile planlamışlardı. Yargı ve emniyet içindeki paralel yapının 3 aşamalı darbe planı ortaya çıktı. Yargıdaki paralel yapının üyelerinin operasyonları planlamak için İstanbul'daki bir lokalde sık sık toplantılar yaptığı öğrenildi. Paralel yapı savcılarının operasyondan önce 3 aşamalı plan yaptıkları ortaya çıktı. 17 Aralık'ta başlayan ve 8 Ocak'ta devam eden operasyonların sonuncusu seçim sabahı uygulamaya konulacaktı.
Kuzey Irak petrolü için Türkiye'yi devre dışı bırakacaktı, 5 yeni hat projesinin uygulanma şansı yoktu. Çünkü bir takım unsurlar göz önüne alındığında bazı ülkeler her ne kadar istemese de enerji ticaretinde Türkiye'ye elleri mahkum!
17 Aralık'ın ardından ortaya atılan ikinci dalgayla, dev projeler hedef alındı. Şirketlerin kredi almaları engellenerek projelerin önünün kesilmek istendiği ortaya çıktı. İhaleleri alan işadamlarına yönelik tedbir kararları ile projelerin geciktirilmesi amaçlandı.3. Havalimanı, 3. Köprüyü hedef aldılar. İzmir-İstanbul otoyolunu, tüp geçitleri hedef aldılar. Bunları istemediler.Bunlar MİT'i hedef aldılar. Bunlar Türkmen kardeşlerimize yardım götürülen Tır'ı durduruyor. Bir savcı Adana'dan geliyor yasaları çiğneyerek bu Tır'ı durduruyor.O savcıya soruyorum. MİT bu ülkenin çıkarları için çalışıyor. Sen kim için çalışıyorsun? Reyhanlı katliamında neredeydin ey savcı. 7 gün yoktun.HSYK'ya suç duyurusunda bulunuyorum. MİT'ten neden rahatsız oluyorsunuz? Çünkü bunlar başkalarının taşeronluğunu yapıyorlar.Bunlar kendi örgütlerinin hedeflerini Türkiye'den üstün tutuyorlar. Bundan sonra artık milli irade geçerli olacak ve millet ne derse o olacak.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu: MİT TIR'larına yapılan operasyonla, Başbakan'ı Brüksel'de kendisini de Cenevre'de 'suçlu ülkenin temsilcileri' gibi göstermek istediklerini söyledi. "Ulusal güvenliği tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetlerin" görüşüldüğü MGK toplantısının ardından dış politikaya yönelik 4 ayrı saldırı olduğunu söyledi. Saldırıların ilkinin MİT Tırlarına yönelik olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle konuştu: "Cuma günü Suriyeli mültecilerle ilgili dünyanın takdirini kazanan bir toplantı yapıyoruz; Cumartesi günü 140 ülkeden büyükelçi ile Adana'da bir araya geliyoruz; Pazar günü toplantı sürerken TIR operasyonu yapılıyor. Ertesi gün Başbakan Brüksel'e, sonraki gün de ben Cenevre'ye gideceğim. Hedef, ikimizi de muhataplarımız karşısında 'teröre destek veren ülkenin temsilcileri' konumuna sokmak! Suriye yönetimi benzeri, hatta onun karşısında suçlu ülke gibi gösterilmek isteniyoruz. 17 Aralık küresel çapta bir operasyon. Kimse bunun hukuki bir süreç olduğunu iddia edemez. Akıl alır bir şey değil..."
Her insan gibi iş adamları ve şirketler bağış ve yardım yaparlar. Yardımlaşma dünya var oldu olalı doğal bir durumdur. Bazı iş adamları ve şirketler Somalide banka olmadığı için ve paranın güvenliği açısından kurye ile fiziki ve elden yardım göndermeyi amaçlamışlar. Bunun için Halk bankasının hizmetlerini kullanmışlardır. Halk bankası paranın Avrupa bankaları üzerinden gitmesinin İslam düşmanı islamafobya yüklü bir Avrupa yönetiminin hoşuna gitmeyeceğini düşünerek paralar gideceği güne kadar halk bankası müdürünün evinde bekletilmiştir. Bilirsiniz ki Somali Fransız sömürgesidir. Açlıktan ölen halkın ellerinde son model gelişmiş silahlar vardır. Somali bilerek istikrarsızlaştırılmış ve iç savaşa ve kaosa terk edilmiş. Elmas ve altın madenleri sürekli batılı şirketler tarafından sömürülüyor. Mevcut kaos ortamı bu şirketlerin işine geliyor. Müslüman mazlum halklar geri plana itilmiş. Susuzluktan çocukları ölen bir millete yardım gitmesini engelleyecek güçler bile var. Hatta Somali yönetiminde yardım parasına el konulabilme hatta amacına uygun kullanmama ihtimali de var. Paraların halkbankası müdürünün evinden çıkması gayet doğaldı. Zaten müdür sürekli mal bildirimi yapan güvenilir bir insandı. Ayrıca her banka müdürünün üzerinde, odasında, çantasında ve evinde bile para bulunabilir. İşi para olan insanın yaşantısı böyledir. Buna hırsızlık ve çalma demek ne kadar saçma ve taraflıca haksızca suçlamadır. Erdoğan ve AKPye muhalif olanlar nasıl bir açık buluruz da suçlarız itibarsızlaştırırız umutlarını bu olay yeşertse de muhalif olmanın kuru inatlığı ve olaylara cahilane yaklaşmanın sonucudur batıla düşmek diyebiliriz bu yaşananlara.
Ayakkabı kutusunda para peki ya neye konulacaktı. Poşetlere konulsa poşetlerde para denilirdi. Torbalara konulsa torbalarda para çıktı denilirdi. Valizlere konsa Valizler dolusu para denilirdi. 100 bin TL fiziki olarak bir ayakkabı kutusuna sığardı. Hatta ayakkabı kutusunu büyük görenlere derim ki o küçük bir kutu. Medyada haber öyle bir servis edildi ki Ayakkabı kutularında paralar çalınmış!!! imajı verildi. Görsel algı kullanıldı ayakkabı kutuları gösterildi. Aslında insanların algıları ve bilinçleri yanlış yönlendirildi. Bir yolsuzluk imajı verilmeye çalışıldı.
Ayakkabı kutularındaki paralar, ne halkın parası, ne devletin parası, ne de vergi parasıdır. Ne yolsuzluğundan bahsediliyor. Bu davaların adı yolsuzluk kelimesi olamaz. Yolsuzluk operasyonu hiç değildir. İnsanları yönetmek ve yönlendirmek için insanların algılarını bilinçlerini çalma operasyonudur.
Paralel yapı davaları bir anda açtı ve ardı ardına her şey gelmeye başladı. Sürekli Erdoğan ve hükümetinin itibarsızlaştırılması imajını yürütüyordu. Yolsuzluk denildi, paralar denildi, ayakkabı kutuları denildi, Türkmenlere gizlice gönderilen yardım tırları durdurularak Suriyeye giden silah tırı denildi. Ardından telefon kayıtları çıktı. Başbakan tüm bakan ve milletvekillerine cebinizde parayla dolaşmayın, evinizdeki parayı saklayın şu anda meşru olamayan bir savaş, haksız suçlamalarla bir algı yaratılıyor.dedi. Bakanların çocuklarıyla konuşması da Başbakanın oğlu Bilal ile konuşması da bu süreçte doğaldı. Yaşananlar yolsuzluk, hırsızlık ve para çalma değildi. Yazılı ve görsel medya ile yolsuzluk imajı verilerek para gösterilerek Erdoğan hükümetini yıpratma hedefi güdülmüştü. Meşru olan paraları fotograflayarak medyada yolsuzluk diye kullanılmasının engellenmesi gayet doğaldı. Ne Erdoğan bu süreci halka iyi anlatabildi ne de kurmayları. Ama saldırıya doğal ve haklı bir tepki verdiler. Erdoğan ve bakanları hak davada yürüyorlar. Ne yolsuzluk ne de haksızlık etmişti. 17 Aralık operasyonlarına tepkileri de, dürüstlüklerinin doğal sonucuydu.
Türkiye'nin yaptığı yardımlarla dünyada adından söz ettiği Somali'de yaşandığını anlatan Davutoğlu, "Orada banka olmadığı için anlaşmalı olarak kuryeyle gönderdiğimiz parayı 17 Aralık Halkbank operasyonu çağrışımıyla kutu içinde para fotoğrafıyla servis ettiler. Oradaki Cumhurbaşkanı, Başbakan üzerinde kuşku yaratmaya, Türkiye'nin kazandığı itibarı sarsmaya çalıştılar"
Dördüncü ve son operasyonun Somali ile benzer şekilde Libya üzerinden yapıldığını anlatan Davutoğlu Türkiye'nin geldiği noktadaki itibarını yıkmaya çalışan saldırıların 'iki yıldır dünya medyasında belirli gazete ve gazeteciler eliyle savunulan görüşler olduğuna' da dikkat çekti.
17 Aralık operasyonlarının asıl amacının Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını engellemek olduğu sıklıkla dillendiriliyordu. Nihai hedef Erdoğan'ı tamamen ortadan kaldırmak!
Yolsuzluk adı altında bir suçlama yaptılar ve kutuplaşma iyice arttı ve gerildi. İnsanlar anlayışında ve davasında daha sıkı durmaya başladılar. Yolsuzluk davası daha sıkı duruşlar getirdi. Halkı bertaraf etmek isteyenler beklemedikleri tepkiyi almaktadırlar. Benzer olaylar artarak devam edecektir.
Yolsuzluk konulu siyasi bir dava açtılar ve ekonomik savaş başlattılar. Türkiyede ve Ortadoğuda güçlü bir banka haline gelen devlet bankası Halkbank hedef haline getirilmeye çalışıldı. Yıllarca Türkiyede yolsuzluk yapanlar hükümeti yolsuzlukla yıpratmak istedi. Gezi olaylarıyla halkı ayaklandıramayınca Erdoğanın itibarlı gücünü halkın gözünde yıkmak için yolsuzluk söylemleriyle dava açtılar. Söylenenlerin çoğu asılsız çıksa da çamur atılınca elbette izi kalıyor.