DuYGu
Emektar Admin
Eski Mısırlılar, kedilerin karanlıkta parlayan gözlerinin güneş tanrıları Amon-Ra'yı simgelediğine inanırlardı. Atum-Ra, güneşin batmasından sonra yeraltı dünyasının karanlığında parıldamaya devam ederdi.
Mısır kedisine ilişkin bilgileri, o dönemde yapılmış kedi resimlerinden ya da kedi heykelciklerinden elde ettiğimiz gibi, özellikle Herodotos (Historia), Diodorus Siculus (Bibliotheken) ve Claudius Aelianus (De Natura Animalium) gibi eskiçağ yazarlarından da elde etmekteyiz.
Eski Mısır'da kedi tasvirleri, Orta Krallıktan itibaren görülmesine karşın, evcil kedi tasvirleri Yeni Krallık (MÖ 1570-1070) ve Geç Dönem (MÖ 1070-332) sanatında sık görülür. Bir kedinin dinsel bir bağlamda görülmesine en erken örnek, bir dizi fildişi büyü bıçağında bulunur. Bu bıçaklar MÖ 2000-1500 arasına tarihlenir. Bu bıçaklar hayvanlar ve mitolojik yaratıklarla süslenmişti. Koruyucu işlevleri vardı; yani, onu taşıyan insanı günlük tehlikelere karşı koruyordu: hastalıktan, kazadan, akrep ve yılan sokmasından vb. Kedinin insanlarla birlikte ilk görülmesi, Orta Mısır'daki Beni Hasan'dadır. Burada bulunan III. Baket'in mezar duvarında resmedilmiş kedinin evcil mi, yoksa ehlileştirilmiş mi olduğu açık değildir. Kedinin popülaritesinin doruk noktasına ulaşması ise Ptolemaioslar döneminde (MÖ 332-30) olmuştur.
Günümüz kedisinin en yakın yabani akrabası olan Felis silvestris libyca (Afrika yabani kedisi), sarımsı kahverengi, sarı-gri tüylü ve çizgilidir. Bugünkü Mısır kedilerinden biraz daha büyüktür. Ancak günümüz Mısır kedileri arasında hâlâ Antik Mısır kedisini andıran kediler görülebilir. İlk köken tarihi ne olursa olsun, MÖ 2. binyıl Mısır'ında kedi evcil bir hayvandı ve Felis sylvestris libyca'dan türemişti. Eski Mısırlılar evcil kediye "miu/miyu" diyorlardı ki bu sözcüğün "miyav" ile benzerliği dikkat çekicidir.
Kedilerin firavunla ilgisi ise; kedilerin tarihe ve mitolojiye konu olmalarının tek nedeni fare ve haşare yakalamadaki hünerleri değil. Bütün kediler firavunun olduğu için kediyi incitmek ya da öldürmek çok büyük suç sayılırdı. Kedi öldürenlerse idam edilirdi. Ev yansa önce kedi kurtarılırdı çünkü insanlar sadece insandı ama kediler firavunlar gibi yarı-tanrıydılar. Kedi eceliyle öldüğünde öteki dünyada birlikte olabilmek için hemen mumyalanırdı.
Öykülere, efsanelere konu olan kediler, Tanrılık katına çıkartıldı. Nil vadisinin insanları kediyi, neşe ve müziğin, güzel şarkıların, kıvrak dansların temsilcisi kedi kafalı tanrıça Bastet (Bast) ile özdeşleştirdiler. İnanışa göre, kedi miyavladıkça evin içi tanrıçanın insanlara hediyesi sayılan neşeyle dolarmış. Mısır mitolojisine göre Bastet, tanrılar tanrısı Ra'nın ve İsis'in kızıydı. Efsaneye göre, Bastet bir gün babası Ra'ya kızarak Mısır'ın güneyindeki Nubia çölünde inzivaya çekilmiş ve bir aslana dönüşmüş. Bir süre sonra Ra kızını affedip Mısır'a geri çağırmış. Bunun üzerine aslan görüntülü Bastet, Assuan yakınlarında Nil'in suyunda yıkanmış ve hemen orda bir kediye dönüşerek, üzerine bindiği kayıkla Bubastis'e gitmiş ve bu bölgede tanrısal yaşamına devam etmiş. Babasına kırgın olan Bastet, bu neşe dağıtan, uysal, sevimli yaratık kedinin simgelendiği güzel bir tanrıça oluvermiş. Bastet'in tanrısal özellikleri bununla bitmemiş. Başta cinsellik ve doğurganlık tanrıçasıyken, daha sonra ölüleri koruma, yağmur yağdırma, hastalara ve çocuklara şifa verme, müzik ve dans, ay, analık ve aşk tanrıçası haline de gelmiş. Mısırda kedinin tanrılaştırılmasının nedeni, fare yakalaması dışında, kedinin avlanma yeteneğine duyulan saygı, güzelliğine duyulan sevgi, ve gizemli kişiliğine duyulan korkuyla karışık hayranlıktı. Bir başka efsaneye göre, M.Ö. 525 yılında pers kralı 2. Kambis, askerleriyle mısırın kapılarına dayandığında peluzda bekleyen Mısır ordularının direnişiyle karşılaştı. Ancak kurnaz pers kralı, Mısırlıların hassasiyetini göz önüne alarak çevrede ne kadar kedi varsa, askerlerine toplattırıp onları birer kalkan olarak kullanmış. Mısırlılar da tanrıça Bastet'in temsilcisi kedilere zarar gelmesin diye silahlarını bırakarak teslim olmuşlar. Kimi zaman tanrıça kimi zaman şeytan sayılan kediler zaman erkeğe oranla kadına daha yakın olmuştur. Kedi tanrıça Bastet, dişiliğin simgesiydi. Bir tarihçi, "kedi tanrıça, garip bakışı, çekik gözleri, kıvrak beli, soylu duruşu ve hayvani hayasızlığıyla, her mısırlı kadının aklını karıştıran ve benzemek istediği bir yaratıktı,"diye yazıyor. Bir başka tarihçi de, "kadınlar -günümüzün vamp kadını gibi-kedinin yürüyüşüyle salınarak yürüyebilmek için çok uğraşırlardı. Hatta Kleopatra da bu hevese kendini kaptırmıştı, diye ekler.
Kediyi kutsallaştıran Mısırlılar, yaşamdan sonraki hayatta tekrar beraber olabilmek için kedileri de mumyalamışlar. Yapılan kazılarda birçok kedi mumyasına rastlandı. Ayrıca, kedilerin hayranlık uyandıracak güzellikte heykelleri bulundu.
Mısır kedisine ilişkin bilgileri, o dönemde yapılmış kedi resimlerinden ya da kedi heykelciklerinden elde ettiğimiz gibi, özellikle Herodotos (Historia), Diodorus Siculus (Bibliotheken) ve Claudius Aelianus (De Natura Animalium) gibi eskiçağ yazarlarından da elde etmekteyiz.
Eski Mısır'da kedi tasvirleri, Orta Krallıktan itibaren görülmesine karşın, evcil kedi tasvirleri Yeni Krallık (MÖ 1570-1070) ve Geç Dönem (MÖ 1070-332) sanatında sık görülür. Bir kedinin dinsel bir bağlamda görülmesine en erken örnek, bir dizi fildişi büyü bıçağında bulunur. Bu bıçaklar MÖ 2000-1500 arasına tarihlenir. Bu bıçaklar hayvanlar ve mitolojik yaratıklarla süslenmişti. Koruyucu işlevleri vardı; yani, onu taşıyan insanı günlük tehlikelere karşı koruyordu: hastalıktan, kazadan, akrep ve yılan sokmasından vb. Kedinin insanlarla birlikte ilk görülmesi, Orta Mısır'daki Beni Hasan'dadır. Burada bulunan III. Baket'in mezar duvarında resmedilmiş kedinin evcil mi, yoksa ehlileştirilmiş mi olduğu açık değildir. Kedinin popülaritesinin doruk noktasına ulaşması ise Ptolemaioslar döneminde (MÖ 332-30) olmuştur.
Günümüz kedisinin en yakın yabani akrabası olan Felis silvestris libyca (Afrika yabani kedisi), sarımsı kahverengi, sarı-gri tüylü ve çizgilidir. Bugünkü Mısır kedilerinden biraz daha büyüktür. Ancak günümüz Mısır kedileri arasında hâlâ Antik Mısır kedisini andıran kediler görülebilir. İlk köken tarihi ne olursa olsun, MÖ 2. binyıl Mısır'ında kedi evcil bir hayvandı ve Felis sylvestris libyca'dan türemişti. Eski Mısırlılar evcil kediye "miu/miyu" diyorlardı ki bu sözcüğün "miyav" ile benzerliği dikkat çekicidir.
Kedilerin firavunla ilgisi ise; kedilerin tarihe ve mitolojiye konu olmalarının tek nedeni fare ve haşare yakalamadaki hünerleri değil. Bütün kediler firavunun olduğu için kediyi incitmek ya da öldürmek çok büyük suç sayılırdı. Kedi öldürenlerse idam edilirdi. Ev yansa önce kedi kurtarılırdı çünkü insanlar sadece insandı ama kediler firavunlar gibi yarı-tanrıydılar. Kedi eceliyle öldüğünde öteki dünyada birlikte olabilmek için hemen mumyalanırdı.
Öykülere, efsanelere konu olan kediler, Tanrılık katına çıkartıldı. Nil vadisinin insanları kediyi, neşe ve müziğin, güzel şarkıların, kıvrak dansların temsilcisi kedi kafalı tanrıça Bastet (Bast) ile özdeşleştirdiler. İnanışa göre, kedi miyavladıkça evin içi tanrıçanın insanlara hediyesi sayılan neşeyle dolarmış. Mısır mitolojisine göre Bastet, tanrılar tanrısı Ra'nın ve İsis'in kızıydı. Efsaneye göre, Bastet bir gün babası Ra'ya kızarak Mısır'ın güneyindeki Nubia çölünde inzivaya çekilmiş ve bir aslana dönüşmüş. Bir süre sonra Ra kızını affedip Mısır'a geri çağırmış. Bunun üzerine aslan görüntülü Bastet, Assuan yakınlarında Nil'in suyunda yıkanmış ve hemen orda bir kediye dönüşerek, üzerine bindiği kayıkla Bubastis'e gitmiş ve bu bölgede tanrısal yaşamına devam etmiş. Babasına kırgın olan Bastet, bu neşe dağıtan, uysal, sevimli yaratık kedinin simgelendiği güzel bir tanrıça oluvermiş. Bastet'in tanrısal özellikleri bununla bitmemiş. Başta cinsellik ve doğurganlık tanrıçasıyken, daha sonra ölüleri koruma, yağmur yağdırma, hastalara ve çocuklara şifa verme, müzik ve dans, ay, analık ve aşk tanrıçası haline de gelmiş. Mısırda kedinin tanrılaştırılmasının nedeni, fare yakalaması dışında, kedinin avlanma yeteneğine duyulan saygı, güzelliğine duyulan sevgi, ve gizemli kişiliğine duyulan korkuyla karışık hayranlıktı. Bir başka efsaneye göre, M.Ö. 525 yılında pers kralı 2. Kambis, askerleriyle mısırın kapılarına dayandığında peluzda bekleyen Mısır ordularının direnişiyle karşılaştı. Ancak kurnaz pers kralı, Mısırlıların hassasiyetini göz önüne alarak çevrede ne kadar kedi varsa, askerlerine toplattırıp onları birer kalkan olarak kullanmış. Mısırlılar da tanrıça Bastet'in temsilcisi kedilere zarar gelmesin diye silahlarını bırakarak teslim olmuşlar. Kimi zaman tanrıça kimi zaman şeytan sayılan kediler zaman erkeğe oranla kadına daha yakın olmuştur. Kedi tanrıça Bastet, dişiliğin simgesiydi. Bir tarihçi, "kedi tanrıça, garip bakışı, çekik gözleri, kıvrak beli, soylu duruşu ve hayvani hayasızlığıyla, her mısırlı kadının aklını karıştıran ve benzemek istediği bir yaratıktı,"diye yazıyor. Bir başka tarihçi de, "kadınlar -günümüzün vamp kadını gibi-kedinin yürüyüşüyle salınarak yürüyebilmek için çok uğraşırlardı. Hatta Kleopatra da bu hevese kendini kaptırmıştı, diye ekler.
Kediyi kutsallaştıran Mısırlılar, yaşamdan sonraki hayatta tekrar beraber olabilmek için kedileri de mumyalamışlar. Yapılan kazılarda birçok kedi mumyasına rastlandı. Ayrıca, kedilerin hayranlık uyandıracak güzellikte heykelleri bulundu.