PRoFeSSioNaL
Kurucu Başkan
- Katılım
- 14 Ağu 2013
- Mesajlar
- 2,855
- Tepkime puanı
- 396
- Puanları
- 83
- Yaş
- 44
- Web sitesi
- www.flatcastelele.com
Meşhur görüşe göre asıl adı, Cundeb b. Cudane'dir.
İslâmiyet'in ilk zamanlannda Mekke'de Müslüman oldu. İslâm'a giren ilk dört kişinin dördüncüsü veya ilk beş kişinin beşincisi oldu. İslâm'a girişine dair hikayeyi hicret öncesi bahislerde naklettik. Rasûlullah (s.a.v.)'ı İslâm selamıyla selamlayan ilk zat odur. Müslüman olduktan sonra beldesine ve kavmine döndü. Rasûlullah (s.a.v.), Medine'ye hicret edinceye kadar beldesinde kavmi arasında kaldı. Hendek gazvesinden sonra Medine'ye hicret etti. Bundan sonra hazarda ve seferde hep Rasûlullah'la beraber oldu. Ondan çok hadis rivayet etti. Kendisinin fazilet ve üstünlüğüne dair çok hadis nakledilmiştir. Bu hadislerin en meşhuru Abdullah b. Amr'dan rivayet edilen şu hadistir:
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Ebu Zerr'den daha doğru sözlü birini yer taşımadı. Sema da gölgelendirmedi."
Bu hadiste zayıflık vardır.
Rasûlullah (s.a.v.) ve Ebu Bekir'in vefatlarından sonra Şam'a gitti. Orada kaldı. Ancak onunla Muaviye arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Osman (r.anh), onu Medine'ye çağırdı. Sonra Rabaza'ya yerleşti. Hicretin otuz ikinci senesinin zilhicce ayında vefat edinceye kadar orada kaldı. Yanında karısından ve çocuklarından başka kimse yoktu. Vefat edince karısı ve çocukları onu defnedemediler. O esnada Abdullah b. Mesud, arkadaşlarından birkaç kişiyle birlikte Irak'tan geliyordu. Vefat etmek üzere olduğunu gördüler. Vefatından sonra kendisine ne yapacaklarını vasiyet etti. Başka bir rivayete göre ise vefatından sonra geldiler. Cenazesini yıkayıp defnettiler.
Ebu Zerr, vefatından sonra yemeleri için koyunlarından birini kesip pişirmelerini ailesine emretmişti. Osman, onun ailesine haber göndermiş, onları yanına alıp ailesiyle birlikte barındırıp beslemişti. (İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/271-272)
Ebu Zerr Meselesi
Belazurî kendi isnadıyla el-Ensâb'ında der ki: Osman (r.anh), Mervan'a ganimetten yüklü bir pay verince, Ebu Zer: "Altın ve gümüşü biriktirip onları Allah yolunda harcamayanlara gelince -Habibim- onlara acı bir azabı müjdele. O gün cehennem ateşinde bunların üzerine alev verilip kızdırılır da bunlarla onların alınları, böğürleri ve dalları dağlanır." Tevbe 34-35 ayetlerini -okuyup onları kast ederek- "Paraları yığanlar elîm bir azabla müjdelenir." demeye başladı.
Mervan da Osman (r.anh)'a onu şikayet etti. Osman (r.anh) kölesini yollayıp soruşturtunca; Ebu Zerr (r.anh) "Ne o, yoksa Osman beni Kur'an'daki bir ayeti okumaktan, Allah'ın emrini terk edenleri tenkitten men mi ediyor? Vallahi Allah'ın rızasını kaybetmekten Osman'ın rızasını kaybetmek daha iyi." deyince, Osman bir şey demedi ama bunu içinde tuttu.
Bir gün Osman (r.anh), -meclisinde- "Halifenin ihtiyaç halinde hazineden borç alıp eli rahatlayınca ödemesi caiz olur mu?" diye bir soru arz etti.
Ka'bu'l-Ahbar "Bunun bir sakıncası olamaz!" deyince, Ebu Zerr öfkelenip (değneğini kaldırdı ve), "Bre Yahudi çocuğu, bize dinimizi sen mi belleteceksin (diye vurdu)."
Osman (r.anh) da: "Sen bana ne kadar eziyet edip arkadaşlarıma ne kadar kafayı taktın. Haydi görevinin (yazıhanenin) başına dön!" dedi.
Ebu Zerr o zaman Şam'da divan görevlisi olup, Hac dönüşü biraz Peygamberin civarında kalmak için Osman (r.anh)'dan izin almıştı. Zira Ebu Zerr, Medine evlerinin Sel'a dağına kadar yayıldığını görünce Osman (r.anh)'a gelip, "Rasulullah (s.a.v.): "Binalar Sel'a dağına varınca buradan kaç!" buyurmuştu. Bana izin ver de Şam diyarında cihada çıkayım" deyip çıkış izni almıştı.
Fakat orada Muaviye'nin yaptığı pek çok şeyi beğenmiyordu. Muaviye ona üç yüz dinar gönderip gönlünü almak istemişse de o bunu reddetti.
Muaviye meşhur "Yeşil saray"ını yaptırmaya başlayınca; "Ya Muaviye, eğer bunu Allah'ın (devletin) kesesinden yaptırıyorsan bu hıyanettir. Kendi parandan ise o da israftır." diye çıkıştı. Muaviye seslenmedi.
Ebu Zer (r.anh), Şam'lılara: "Vallahi bilemediğim bir çok şey ortaya çıktı. Bunlar ne Kur'an'da ne sünnette var. Hakkın söndüğü batılın dirildiğini görüyorum. Doğrular yalanlanıyor, Allah'tan korkulmadan kayırmalar yapılıyor." diyordu.
Habib b. Esleme Muaviye'ye: "Ebu Zer, Şam'ı senin aleyhine çevirecek dikkat et." dedi.
Muaviye de Osman (r.anh)'a bildirdi. Osman (r.anh) da ona: "En güçlü hayvana bindirip bana çabuk yolla!" diye yazdı. O da birini katarak Medine'ye yolladı.
Ebu Zer gelir gelmez "Bu çocukları idareye getiriyor, halkın arazisini ellerinden alıp koruya çeviriyor. Mekke fethinden sonra kılıç korkusuyla inanmış görünerek, Peygamberin affı ile canlarını kurtarabilenlerin çocuklarıyla işbirliği yapıyor." diye söylenmeye başlayınca, Osman (r.anh) ona: "Medine'den çık nereye gidersen git." dedi.
Mekke ya da Kudûs'u istedi, ama Osman olmaz dedi. O, Kûfe ya da Basra, deyince, Osman (r.anh) "Ben seni Rebze'ye göndereceğim" diyerek oraya zorla yolladı. Ölene kadar orada kaldı.
Abdurrazzak, Ma'mer b. Raşid yoluyla Katâde'den şöyle nakleder:
Ebu Zer (r.anh) bir şey söylemiş, bu söz de Osman (r.anh)'ın hoşuna gitmeyip Ebu Zer'i yalanlamıştı.
Bunun üzerine Ebu Zer (r.anh): "Ben hiçbir kimsenin beni, Peygamber (s.a.v.)'in benim hakkımda "Ebu Zerr'den daha doğru olan bir lehçe sahibini, toprak, üzerinde barındırmamış, gök yüzü altında öyle birini gölgelememiştir." buyurmasından sonra, beni yalancı çıkarabilecek biri olduğunu sanmıyordum." dedi. (Bu meşhur bir hadistir. Bu hadisi bizzat Ebu Zerr naklettiği gibi Hurayra Abdullah b. Amr Ebu'd-Derda da aynı ifadelerle naklediyor. Metin için İbni Ebi Şeybe 12/124, 125, 13/344; Buhari, Tarih 9/23, 2/328)
Sonra Osman onu Rabze'ye yolladı. Ebu Zerr (r.anh): "Hak savunması beni arkadaşsız koydu." derdi. Rabze'ye vardığında da: "Mekke'den Medine'ye hicretimden sonra, Osman beni bedevi gibi bıraktı." derdi.
Ali (r.anh), Ebu Zer'e destek vererek yüreklendirmek istedi. Mervan da engel olmaya kalktı. Ali de sopasını bineğinin kafasına vurdu. Bu yüzden Ali ile biraz atıştı.
Osman (r.anh) : "Benim yanımda sen ondan daha iyi biri değilsin ki!" deyiverdi. Bu söz insanların hiç hoşuna gitmedi, uğraşıp ikisini barıştırdılar.
Rivayete göre Ebu Zer (r.anh)'ın ölüm haberi Osman'a ulaşınca "Allah rahmet eylesin!" dedi.
Ammar b. Yasir de: "Evet Allah ona her birimizin yaptıklarından dolayı rahmet etmiştir." dedi.
Osman (r.anh) öfkelenip "A babasının bilmem nesini kemiresice, görmüyor musun onun sürülmesine pişman oldum" deyip, muhafızlarına emredip kafasının arkasından itildi.
Osman (r.anh) "Haydi sen de Ebu Zerr'in olduğu yere çabuk git!" dedi.
Ammar gitme hazırlığı yaparken Mahzumoğulları Ali (r.anh) gelip Osman'la konuşmasını istediler.
Ali de gelip: "Ya Osman, Allah'tan kork, sen daha önce Müslümanların en salih adamlarından birini sürgün ettin, senin sürgününde adam helak oldu. Şimdi de aynen onun gibi bir zatı sürgün etmek istiyorsun." dedi.
Aralarında laf tartışması ilerleyince Osman (r.anh): "Asıl sürülmeyi ondan daha fazla sen hak ettin!" dedi.
Ali de: "Eğer diliyorsan onu da icra et." dedi.
Bunun üzerine muhacirler toplandı ve Osman (r.anh)'a: "Sen sana konuşan herkesi başka yere yollamaya sürgün etmeye kalkacaksan bil ki bu senin öyle kolayca yapamayacağın bir şeydir." dediler. O da Ammar'ı bıraktı.
Havşeb el-Fezarî anlatıyor:
Medine'ye koyunlarını götürürken Rabze'de Ebu Zer'i gördüm. Ona: "Vallahi burası Ğifaroğullarının merası değil, dedim de "Ben Medine'den zorla çıkartıldım." dedi.
Havşeb'den bu olayı dinleyen oğlu Bişr der ki: Ben bu hadiseyi Said b. Museyyeb'e anlatınca: Osman'ın Ebu Zerr'i çıkarttığını kabul etmeyip, "Ebu Zer Rabze'ye kendi gönlü ile çıktı." dedi. (Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 6/166-171)
Ebu Zer meselesinde bir kısım alimler, Osman (r.anh) tarafını tutarak olayları naklediyorlar. Taberi der ki:
Muaviye'yi mazur sayanlar Yezid el-Fuk'asî'den nakledilen aşağıdaki anlatılacakları esas alırlar: Yezid der ki:
-Abdullah ibni Sebe, Şam'a gelince Ebu Zer'e rastlar ve "Ya Ebu Zer, Muaviye'nin: "Mal, Allah'ın malıdır. Dikkat edin her şey Allah'ındır." diyor. Sanki bu sözü ile devlet malını Müslümanlardan sakınıyor gibi..." dedi.
Ebu Zer de Muaviye'ye gelip "Sen neye Müslümanların malına Allah malı diyorsun?" dedi.
Muaviye: Ya Eba Zer, Allah sana merhamet etsin, hepimiz Allah'ın kulu, malda onun malı, halkta onun yarattığı, emir onun emri değil mi?" deyince, "Sen öyle deme" dedi.
"Ben onu Allah için değildir demiyorum, ama Müslümanların malıdır, diyeceğim." dedi.
İbnu Sebe Ebu Derdâ'ya da geldi. Ama o "Kimsin sen, sanıyorum sen yahudisin!" deyip Ubade ile onu yakalayıp Muaviye'ye getirdiler ve "İşte Ebu Zerr'i kışkırtan bu!" diye şikayette bulundular.
Sonra Ebu Zerr zenginlere ve fakirlere hitab ederek malları toplayıp da vermeyenlerin akıbetlerini anlatmaya devam etti. Fakirlerle zenginler birbirine düştü. Zenginler gelip Muaviye'ye durumu şikayet ettiler. Muaviye de şikayet mektubunu Osman (r.anh)'a yazdı.
Osman (r.anh): "Görüyorum ki fitne dilini çıkarıp gözlerini açmış. Saldırıya geçmesi pek yakın. Sakın yara iyi olmadan kabuğunu gevşetmeyin. Sen Ebu Zer'i bana yolla, azığını verip ona iyi davran" diye yazdı.
Ebu Zer Medine'ye gelip evlerin Sel'a dağına kadar geldiğini görünce "Medine yayılan bir yer olacağı ile müjdelendi." deyip Osman'ın yanına girdi.
Osman (r.anh) ona, yapılan şikayetleri sordu.
Sonra ona "Ya Eba Zerr, "Ben bana ne ile hükmediliyorsa ben de onunla hüküm veririm. İnsanları zahid olmaya mecbur edemem. Ben onları gayret ve iktisada davet ederim." dedi.
Ebu Zerr ona: "Medine de bana yurt değil, buradan çıkıp gitmeme izin ver." dedi.
Osman: "Sen buradan daha kötüsünü bulacaksın." deyince de: "Rasulu Ekram bana "Evler Sel'a dağına varınca buradan çık git." buyurmuştur." dedi.
Sonra da Rabze'ye kadar gidip orada konakladı.
Osman ona bir deve iki hizmetçi köle verdi ve "Allah aşkına Medine'ye gel git de orada bedeviye dönme!" dedi. O da öyle yaptı. (Taberi, 4/273
İmam Zehebi, Tarihul-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 34-38)
Ebu Zer El-Ğifari (r.anh.) Hayatı, Mucâdelesi ve Ölümü
(İbni Sa'd 4/219; İbni İshak 138, 141; Vakidi, Fihrist; Buhari, Kebir 2/221; Musned 5/144; İbni Main, Tarih 2/704; Halife, Tabakat 31; Ahmed b. Hanbel, Zuhd 182; İbnu Mubârak, Zuhd, 15, 21, 88, 108, 190, 208, 228,426, 440)
Adı Cundeb'dir. Nesebi Cundeb b. Cunâde b. Kuayb b. Suayr b. El-Vak'a b. Haram b. Sufyan b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar.
Doğru olan baba adının Cunâde oluşudur. Babasının adının Seken olduğu yine başka bir rivayette de, Burayre b. Abdullah hatta Burayre b. Cunâde bile denmiştir. (İ. Sa'd 4/219; T. Dımışk 66/174)
İlk müslümanlardandır. Denildiğine göre İslama giren beşinci kişidir. Gifar kabilesinden Mekke'ye gelip müslüman olduktan sonra yine Peygamber (s.a.v.)'in emriyle ülkesine dönüp orada ikâmet etti. Daha sonra Nebi (s.a.v.) Medine'ye hicret edince Ebu Zerr de hicret etti.
Rivayet olunuşuna göre Ebu Zerr (r.anh) esmer, iri yapılı, sık sakallı biriydi.
Ebu Davud: "Ebu Zer, Bedir harbine katılmadı. Ancak Ömer, kendi döneminde devlet gelirinden pay ayırdığında onu da Kurrâ olanlarla birlikte, Bedir'de bulunanlar kısmına dahil etti. İlim ve fazilet bakımından İbni Mesûd'un denginde biriydi. Çok zahid olup işi gücü iyiliği emretmek idi. Bu konuda Allah için bir şey söyleyecekse kimsenin kınamasına aldırmazdı. Peygamber (s.a.v.) onun hakkında:
"Dili Ebu Zer'den daha doğru olan birini, ne gök; altında gölgelendirdi, ne de toprak üstünde barındırdı." buyurmuştur.
Bu hadisi Tirmizi Abdullah b. Amr'dan naklederek "hasen" dereceli sayıyor.
(Tirmizi 3801; İbnu Sa'd 4/228; Hakim 3/342; Hakim el-Esama 1/185, 4/480; İbni Mace 156; İ. Ahmed, Zuhd 184; T. Dımışk 66/190; İ. Ebi Şeybe 12/125; Buhari, T Kebir 9/23; Ebu Nuaym, Hilye 4/172; Musned 2/175, 223; Tahavi, Muşkilu'1-Asar no 532; İ. Hibban, İhsan 9/13 no 7091)
Ali (r.anh)'den rivayet edilir ki, bir kere kendisine Ebu Zer sorulmuş o da "O, öyle bir ilim topladı ki, insanlar ondan istifadeden aciz kaldılar. O da bu ilim torbasının ağzını öyle bir büzüp bağladı ki içinden artık bir şey çıkmıyor." demiştir. (T. Dımışk 66/188, 190; İbni Sa'd 4/232)
Nebi (s.a.v.) ona şöyle buyurmuştu:
"Ya Ebâ Zer! Ben senin zayıf yapılı olduğunu görüyorum. Kendim için neyi seviyorsam senin için de onu isterim. Sen iki kişi üzerine bile emir olmayacaksın, yetim malının da velisi olmayacaksın."
(İbni Sa'd 4/231; Muslim, İmara 1826; Musned 5/180; T. Dımışk 66/219; Beyhaki, Sunen-i Kubra 6/283; Nesai 6/255; Ebu Davud 2868)
Ebu Ğassan en-Nehdî anlatıyor:
Bize Mes'ud b. Sa'd -Hasen b. Ubeydullah- Rayâh b. El-Haris- Sa'lebe isnadıyla Ali (r.anh)'ın "Artık, bu gün Allah için iş yaparken, kınanmaya aldırmayan, Ebu Zer ile benden başka kimse kalmadı." diyerek eliyle göğsüne vurdu. (İbni Sa'd 4/331, 332)
Burayde b. Sufyan, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini anlatır:
-Rasulullah (s.a.v.) Tebuk seferine hareket ettiği zaman ashab habire gelip bu sefere katılmakta geri kalanları bildirerek "Ya Rasulallah! Falanca da geri kaldı!" diyor, o da "Geçin onu, eğer onda bir hayır varsa Allah onu size yetiştirecektir." buyurmuştur.
Nihayet: "Ya Rasulallah! Ebu Zer de geri kaldı." denilince, "Bırakın bi hayır varsa Allah onu size yetiştirir. Değilse -munafıksa- ondan sizi kurtarmış olur." buyurdu.
Ebu Zerr'i devesi geri koymuştu. (Önce birkaç gün devesini besleyip öyle yola çıkmıştı.) Ama deve bir müddet sonra bitkinleşip dikilip kaldı.
Çaresiz kalan Ebu Zerr de devedeki eşyalarını sırtına alıp o sıcakta yaya Peygambere yetişmek için yola devam etti. Artık geriden gelenler gelmiş yeni gelen kimse yoktu. Peygamber (s.a.v.) bir yerde konaklamışlardı.
Ashabdan biri, "Ya Rasulallah! Şuradan bir adam yaya olarak geliyor." dedi.
Rasulullah (s.a.v.) de: "Ebu Zerr, sen ol bari!" dedi.
İnsanlar iyice bakınca "Ya Rasulallah vallahi o Ebu Zerr!" dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Allah Ebu Zerr'e rahmet etsin, yapayalnız yürür, yapayalnız ölür, yapayalnız diriltilir." buyurdu.
Sonra Ebu Zerr'e hayat vuracağı darbesini vurdu. Ebu Zerr (hayatının sonuna doğru Osman tarafından) Medine yakınındaki Rabze'ye sürüldü.
Öleceğini anlayınca hanımına ve kölesine: "Ben öldüğümde yıkayıp kefenleyin sonra beni yolun kenarına koyup bekleyin. İlk geçecek kervana bu Ebu Zer'dir deyin." diye vasiyet etti.
Ölünce onlar da vasiyeti tuttular. Derken bir kervan geldi. Onlara bildirilmediği için hayvanları Ebu Zerr'in teneşirine basa yazdılar.
Meğer gelen Kûfelilerden bir grup ile Abdullah b. Mes'ud imiş. "Bu ne?" diye sorunca, Ebu Zer'in cenazesi olduğu anlatıldı.
İbni Mesud ağlamaya başladı ve "Ebu Zer'e Allah rahmet eylesin, yalnız yürür, yalnız ölür, yalnız dirilir." buyuran Peygamberimiz doğru söylemiştir." dedi.
(Bu rivayet ravi Burayde'nin zayıflığı sebebiyle isnaden zayıf ise de) Abdullah b. Mesud'un Kûfe'den gelirken Rabze'ye uğrayıp Ebu Zer'in namazını kıldırıp defnettiği ittifakla sabit bir haberdir. (İbni Hişam 4/133; Hakim, Mustedrak 3/50, 51; Beyhaki, Delail 5/221-222; Vakidi, Meğazi 1000, İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 66/186; İbni Sa'd 4/234)
Ebu Zer (r.anh)'ın anlatılacak çok menkibeleri vardır:
Kendisinden Enes b. Malik, Cubeyr b. Nufeyr, Zeyd b. Vehb, Said b. Museyyeb, Ebu Salim el-Ceyşanî, Sufyan b. Hânî, Ahnef b. Kays, Abdurrahman b. Ganm el-Eş'arî, Ebu Murâh, Kays b. Abbâd, Suveyd b. Gafele, Ebu İdris el-Havlanî, Abdullah b. Es-Samit, Ma'rur b. Suveyd, Ebu Osman en-Nehdi ve nice alimler hadis rivayet etmişlerdir.
İbni Asakir "Tarih-i Dımışk"ında onun haber ve ahvalin "geniş biçimde ele almıştır. (T. Dımışk 66/174-222 sayfaları arası. Ne yazık ki büyük bir bölümü kayıp olduğundan matbu kısımda Ebu Zerr ile ilgili bölümünün çoğu Ebu Şamme'nin "ihtisar"ından alınmıştır)
Huseyin el-Muallim İbnu Burayde'den naklediyor:
Ebu Zer, siyah bir kimse olup, sık sakallı idi. Ebu Musa el-Eş'arî ona ikram eder ve "Kardeşime merhaba!" der, O da "Sen artık benim kardeşim değilsin. Sen devlet görevi almadan (dünyaya dalmadan) benim kardeşimdin." derdi. (İbni Sa'd 4/230; İ. Asakir, Tarihi Dımışk; 66/210, 211)
Ebu Zerr'in haberleri arasında onun atılgan şecaatli biri olduğunu gösteren şeyler vardır:
Muhammed b. Sa'd der ki:
Bize Muhammed b. Ömer el-Vakidi -İbnu Ebi Sebra - Yahya b. Şibl isnadıyla Hifâf b. îmâ b. Rahsa'dan şöyle anlatır:
Ebu Zer avına isabet ettiren biriydi. Çok cesur olup, tek başına gider düşmanın yolunu keser, bir yırtıcı hayvan gibi bir gruba saldırırdı. Sonra Allah onun kalbine İslam sevgisi verdi. (İbni Sa'd 4/222; İbnu'l-Cevzi, Sıfatu's-Savfe 1/586; T. Dımışk 66/184; Uzun bir haber olup gerisi Ebu Zer'in İslam'a girişini anlatır.)
Bize Fudayl b. Merzuk, Cebele binti Musaffih yoluyla Hatıb'dan naklediyor:
Ebu Zer; "Rasulullah (s.a.v.), Cebrail ve Mikail'in göğsüne boşalttığı şeyden hiçbirini bırakmadan, benim kalbime boşalttı. Ben de onun göğsüme boşalttığı şeyden hiçbirini bırakmadan, onları Malik b. Damra'nın kalbine boşalttım." derdi. (T. Dımışk 66/187; Taberani, Kebir 2/149 h. No 1624; İsnadında meçhul kişiler var. Mecmeu'z-Zevaid 9/331, Zehebi, S. A. Nubela 2/58 "bu munkerdir" der.)
Ebu İshak es-Subey'î, Hani b. Hânî'in, Ali'den şöyle işittiğini anlatır:
Ebu Zer ilim dolu bir kabdır. Sonra o kabın ağzını sıkıca bağladı ölünceye kadar içinden hiçbir şey çıkmadı. Bunu Ebu Davud anlatır. (Bunu şimdilik Ebu Davud'da bulamadım. Belki bir yanılmadır. Ancak 4 nolu dipnotta bu haber geçmişti)
Şerik, Ebu Rabia el-Iyâdî, İbnu Burayde isnadıyla Burayde'den
Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyler:
"Ben dört kişiyi sevmekle emroldum. Zira Allah onları seviyor. Ali, Ebu Zer, Selman ve Mikdad"
(Musned 5/351; Tarihi Dımışk 66/189)
Ravi Ebu Rabia'dan Ebu Davud ve ; diğerleri hadis naklediyorlar. Ebu Hatem ise ona "Munkeru'l-Hadis"tir diyor.
Abdulhamid b. Behram der ki:
"Bize Şehr (b. Haşveb) Esma (binti Yezid)'den anlattı ki, Ebu Zer Nebi (s.a.v.)'e hizmet eder, hizmeti bitince mescide girerdi. Sanki orası evi idi de sırtını yaslardı.
Bir gece Peygamber (s.a.v.) mescide girdiğinde onu uyur görmüş ve ayağıyla ona dürtmüştü ve: "Hey seni uyur görüyorum!" dedi.
O da: "Nerede uyuyayım? Benim buradan başka evim mi var ki?" dedim.
Rasulullah (s.a.v.) onun yanına oturdu ve "Peki seni bu mescidden çıkardıkları zaman ne yapacaksın?" buyurunca, "Şam'a giderim!" zira şam hicret yurdu, Mahşer'in kurulacağı arazi, Peygamberler diyarıdır. Ben de oralı olurum!" dedim.
"Ya oradan çıkardıklarında ne yapacaksın?" buyurunca, ben "O zaman bu mescide gelir yerleşirim hem evim hem mescidim olur!" dedim.
Nebi (s.a.v.) de "Ya seni buradan tekrar çıkarırlarsa ne yapacaksın?" buyurunca "O zaman kılıcımı alır ölünceye kadar kendimi savunurum." dedim.
Rasulullah kaşlarını çatarak gülümsedi ve "Sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi? Seni nereye çekerlerse oraya gidersin. Nereye sürerlerse oraya gidersin. Ta ki bana; kavuşuncaya kadar böyle davranırsın." buyurdu."
Bu hadisi İmam Ahmed tahric ediyor.
(Musned 6/457; Taberani, Kebir 2/148 no 1623.
Bu sadece baş tarafıdır. Heysemi onu el-Evsat'ta diye belirtir. Mecmeu'z-Zevaid 2/22; İbni Sa'd 4/226; T. Dımışk 66/191, 192)
El-Evzaî, Ebu Kesir aracılığıyla babasından şunu nakleder:
İnsanlar' Mina'daki orta şeytanın olduğu yerde etrafını sarıp, soru sordukları sırada ben de Ebu Zer'in yanına geldim.
Bir adam geldi ve "Mu'minlerin emiri seni fetva vermekten men etmedi mi?" dedi.
Ebu Zerr başını kaldırdı ve "Sen benim murakıbımmısın -başını göstererek- siz buraya en, keskin kılıçla vursanız, ben de o kılıç kafamı koparana kadar Rasulullah'tan duyduğum bir kelimeyi söyleyebileceğimi sanırsam kesinlikle o sözü söylerim." dedi.
Bu haberi Evzâî'den çok kişi rivayet etmiştir. Ravi Ebu Kesir'in adı Mersed olup "Saduk" bir ravidir.
(Ebu Nuaym, Hilye 1/160; T. Dımışk 66/194)
Sa'lebe b. Hakem, Ali'den naklediyor:
"Allah için kınayanların kınamasına aldırmayan Ebu Zer'le benden başka kimse kalmadı." deyip eliyle kendi göğsüne vurdu. (İbnı Sa'd 4/231, 232; Bu daha önce de geçmişti)
El-Cerîrî, Ebu'1-Alâ b. Eş-Şıhhır'dan el-Ahnef'in şöyle dediğini anlatır:
"Ebu Zer Medine'de Kurayş'ten bir grubun başına dikilip "Hazine gibi para biriktirenlere, ateşte kızartılmış bir taşın, meme uçlarından basılarak omuzunun üstünden çıkacağını müjdeledi."
Hepsi başını eğdi, hiç kimsenin ona bir şey dediğini görmedim. Ravi "Ben onu takib ettim." diyerek kıssanın gerisini anlatır. Bu sahih bir haberdir.
(Buhari, Zekat 4 h. no 1407, 4660; Musned 5/176; Tarihi Dımışk 66/195; İbnu Sa'd 4229)
İbnu Lehia, Ebu Kabil'den naklediyor:
Malik b. Abdullah b. iyadî'yi, Ebu Zer'den şöyle naklederken duydum: Ebu Zer, Osman'ın yanına gitmişti. (Yanında Ka'b vardı.) Osman (r.anh) ona: "Ya Ka'b! Abdurrahman ölüp geriye mal bıraktı, bu konuda ne diyorsun?" dedi.
Ka'b da: "Eğer zekatını vermişse bir sakıncası yok." dedi.
Bunu duyan Ebu Zerr (r.anh) öfkelenip, bastonunu kaldırıp, Ka'b'a vurdu. Osman araya girdi ve Ebu Zerr: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i "Şu dağ benim için altın olsa ondan verdiğim sadakalar da Allah kalında kabul olsa bile yine de ondan geriye altı okiyyelik bir miktar hınıkmak hoşuma gitmez." derken duydum. Allah için sana yemin veriyonun, Ya Osman sen bunu duydun muydu? diye üç kere tekrarladı, o "evet" dedi.
(Musned 1/63 h. no 455;
Bu hadisi Dr. Tedmurî'nin, îbnu Lehîa sebebiyle zayıf sayması hir şey ifade etmez)
Ca'fer b. Burkan, Sabit b. El-Haccac yoluyla Abdullah b. Sîdân'dan ımkledyor:
Osman'la Ebu Zer çekiştiler, hatta sesleri bir hayli yükseldi.
Sonra Ebu Zerr Osman'ın yanından ayrılırken gülümseyerek ayrıldı ve "Ben emri dinleyen ve itaat eden biriyim. Eğer bana emirim, Aden'e gitmemi bile emretse giderim!" dedi. Osman (r.anh), ona Rabze'ye gitmesini emretmişti. (İbni Sa'd, Tabakat 4/227; T. Dımışk 66/201; Ravi İbni Seydan zayıftır)
Zira aynı haberi yine Musned'de 5/161 apayrı bir isnadla veriyor. Üstelik hadisin metin kısmı Buhari'nin zekat bab 4'te 1408 nolu hadisidir. (Muidim 992; Musned 2/450, 457, 5/176;"T. Dımışk 66/195, 197)
A'meş, Meymun bin Mihran aracılığıyla Abdullah b. Sîydân'dan nakleder:
Ebu Zer (r.anh) "Eğer Osman bana, başımın üstünde (amut) yürümemi emretseydi, kesinlikle öyle yürürdüm." dedi. (T. Dımışk 66/201)
Ebu Cuveyriyye, Zeyd b. Halid el-Cuhenî'den naklediyor:
Ebu Zer (r.amnh), Osman'a "Vallahi sen bana sürünmemi emretseydin gücümün yettiği kadar sürünüldüm." dedi.
Ebu İmran el-Cevnî, Abdullah b. Es-Sâmit'ten nakleder:
Ebu Zer Şam'dan -Muaviye'nin şikayeti üzerine Medine'ye geldiğinde, Osman'a "Ya Emira'l-Mu'minin! Kapıyı aç, (zira kapıda bir saat bekletilmişti) Sen beni Kur'an okudukları halde boğaz hançerelerinden öte geçmeyen (kalbine inmeyen), okun yaydan çıkıp gittiği gibi isi anıdan çıkan, okun geriye gelemediği gibi geriye İslama dönmeyen kılıklarının alameti sakal kesmek olan o harici kavminden mi sanıyorsun. Vallahi ben onlardan değilim onlarla buluşmadım da. Bana kalk desen ayaklarım taşıdığı süke ayakta kalırım, beni bağlasan sen çözmedikçe bağı kendim çözmem." dedi. (T. Dımışk 66/201;
Burada Ebu Zer'in tarif ettiği Hariciler hakkındaki sözleri Buhari'deki, Ebu Said el-Hudrî hadisi olup Btıhari'nin sondan ikinci 7562 nolu hadistir)
Avvam b. El-Havşeb der ki Bana Benî Sa'lebeli bir şeyh ve hanımı anlattı ki:
Rabze'de konakladık. Yanımızdan saçları dağınık bir ihtiyar geçti. "Bu Peygamberin ashabından" dediler. Biz kendisinden başımı yıkama izni istedik. Bizi iyi karşılayıp "olur" dedi. Biz bu işle uğraşırken, Iraktan yanına bir grup geldi ve "Ya Eba Zer! Şu adam -Osman (r.anh)- demek sana yapacağını yaptı. Ona karşı isyan bayrağı çekersen sana dilediğin kadar adam ikmali yaparız!" dediler.
O da "Ey müslümanlar, bana bu teklifi yapmayın. Sultanı zelil yapmayın. Zira sultanı alçaltanın tevbesi yoktur. (Musned 5/165; İbni Sa'd 4/227; Tarihi Dımışk 66-201) Vallahi Osman beni en uzun kalasa bile bağlasa yine itaat edip dinlerdim. Sabreder ve bunda kendime hayır görürdüm." dedi.
Humeyd b. Hilal, Abdullah b. Es-Samit'ten Ebu Zer'in hanımı "Vallahi Osman Ebu Zer'i Rabze'ye sürmedi. Ama Peygamber (s.a.v.) ona "Evler Medine'deki Sel'a dağına kadar varırsa Medine'den çık." buyurmuştu, ondan gitti." dedi. (T. Dımışk 66/202; Hakim 3/344; Beyhaki, Delail 6/401)
İbn Şevzeb, Galib el-Kattan'dan nakleder:
"Ya Eba Saîd, Ebu Zer'i Medine'den Osman (r.anh) mı çıkarmıştı?" deyince o "Allah korusun!" dedi. (T. Dımışk 66/202) Bu Ebu Said, Hasen-i Basri'dir.
Ebu Hilal, Katade yoluyla Said b. Ebu'l-Hasen'den nakleder:
Ebu Zer'e yapılan devlet tahsisi dört bin dinar idi. Onu aldığında hizmetçisini çağırır ve yıllık ne kadar ihtiyaç olduğunu sorar, sonra ihtiyaçları yıllık olarak alır. Son kalanı ile de demir para alır ve "Hiçbir altın ya da gümüş kap yok ki üzerine eğilince sahibine parlamasın." derdi. (T. Dımışk 66/206; İbni Sa'd 3/230)
El-Evzâî, Yahya'dan (İbni Ebi Kesir) naklediyor:
Ebu Zer'in otuz binek atı vardı. Cihad'a giderken on beşine biner, diğer on beşini dinlendiriyordu. Geri dönünce de diğer on beşine binerdi. (Tarihi Dımışk, 66/209)
Sabit el-Bunanî anlatıyor: Ebu'd-Derda bir ev yapmıştı. Ebu Zer yanına geldi ve: Bu da ne, sen Allah'ın harab edilmesini emrettiği evi imar mı ediyorsun?" dedi.(Tarihi Dımışk, 66/210)
Ebu Derda evin inşasını bitirince şu şiiri söyledi:
"Bir ev yaptım ki ömür sürecek olan ben değilim.
Onu yapınca bildim evim neresi. "
Huseyin el-Muallim, İbnu Burayde'den nakleder:
Ebu Musa Medine'ye geldiğinde Ebu Zer'e rastlar ve hep beraber olurlar. Ebu Musa ona ikram ederdi. Eş'ari zayıf, kısaca biriydi. Ebu Zer ise esmer, gür saçlı biriydi.
Ebu Musa ona yaklaşınca "Ona, benden uzak tut" der.
Ebu Musa "Merhaba kardeş!" deyince, "Ebu Zerr onu iter ve "Ben senin kardeşin değilim. Ben seninle, sen bu devlettekilere memur olmadan kardeş idim." derdi.
Ebu Hurayra'ya de aynısını söyledi. "Git yanımdan, sen bunlara çalışmadın mı?" deyince "Evet." dedi.
"Peki yüksek bina, arazi veya hayvan edindin mi?" deyince Ebu Hurayra "hayır" dedi o da "İşte sen kardeşimsin." dedi. (Ibni Sa'd 4/230; T. Dımışk 66/210, 211)
Ebu Zer'den sonra Abdullah b. Mesud da ancak yirmi gün kadar yaşadı." denir. (T. Dımışk 66/222)
Cerîrî der ki: Bize Ebu'1-Alâ b. Abdullah Nuaym b. Ka'neb'in şöyle anlattığını haber verdi:
-Ebu Zer'in yanına gelmiştim. Hanımı tirit yemeği getirdi. Ebu Zerr bana "Buyur sen ye! Ben orucum." dedi. Sonra kalkıp namaz kılmaya başladı. Sonra namazı boşlayıp yemekten yedi.
Ben "inna lillah ve inna ileyhi raciun! Senin bana yalan söyleyeceğini sanmazdım!" dedi.
O da: "Ben sana yalan söylemedim. Hem ben bu ayda üç gün oruç tuttum. Bana sevabı yazıldı. Yemek de helal oldu." dedi. (İmam Zehebi, Tarihul-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 96-104)
İslâmiyet'in ilk zamanlannda Mekke'de Müslüman oldu. İslâm'a giren ilk dört kişinin dördüncüsü veya ilk beş kişinin beşincisi oldu. İslâm'a girişine dair hikayeyi hicret öncesi bahislerde naklettik. Rasûlullah (s.a.v.)'ı İslâm selamıyla selamlayan ilk zat odur. Müslüman olduktan sonra beldesine ve kavmine döndü. Rasûlullah (s.a.v.), Medine'ye hicret edinceye kadar beldesinde kavmi arasında kaldı. Hendek gazvesinden sonra Medine'ye hicret etti. Bundan sonra hazarda ve seferde hep Rasûlullah'la beraber oldu. Ondan çok hadis rivayet etti. Kendisinin fazilet ve üstünlüğüne dair çok hadis nakledilmiştir. Bu hadislerin en meşhuru Abdullah b. Amr'dan rivayet edilen şu hadistir:
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Ebu Zerr'den daha doğru sözlü birini yer taşımadı. Sema da gölgelendirmedi."
Bu hadiste zayıflık vardır.
Rasûlullah (s.a.v.) ve Ebu Bekir'in vefatlarından sonra Şam'a gitti. Orada kaldı. Ancak onunla Muaviye arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Osman (r.anh), onu Medine'ye çağırdı. Sonra Rabaza'ya yerleşti. Hicretin otuz ikinci senesinin zilhicce ayında vefat edinceye kadar orada kaldı. Yanında karısından ve çocuklarından başka kimse yoktu. Vefat edince karısı ve çocukları onu defnedemediler. O esnada Abdullah b. Mesud, arkadaşlarından birkaç kişiyle birlikte Irak'tan geliyordu. Vefat etmek üzere olduğunu gördüler. Vefatından sonra kendisine ne yapacaklarını vasiyet etti. Başka bir rivayete göre ise vefatından sonra geldiler. Cenazesini yıkayıp defnettiler.
Ebu Zerr, vefatından sonra yemeleri için koyunlarından birini kesip pişirmelerini ailesine emretmişti. Osman, onun ailesine haber göndermiş, onları yanına alıp ailesiyle birlikte barındırıp beslemişti. (İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/271-272)
Ebu Zerr Meselesi
Belazurî kendi isnadıyla el-Ensâb'ında der ki: Osman (r.anh), Mervan'a ganimetten yüklü bir pay verince, Ebu Zer: "Altın ve gümüşü biriktirip onları Allah yolunda harcamayanlara gelince -Habibim- onlara acı bir azabı müjdele. O gün cehennem ateşinde bunların üzerine alev verilip kızdırılır da bunlarla onların alınları, böğürleri ve dalları dağlanır." Tevbe 34-35 ayetlerini -okuyup onları kast ederek- "Paraları yığanlar elîm bir azabla müjdelenir." demeye başladı.
Mervan da Osman (r.anh)'a onu şikayet etti. Osman (r.anh) kölesini yollayıp soruşturtunca; Ebu Zerr (r.anh) "Ne o, yoksa Osman beni Kur'an'daki bir ayeti okumaktan, Allah'ın emrini terk edenleri tenkitten men mi ediyor? Vallahi Allah'ın rızasını kaybetmekten Osman'ın rızasını kaybetmek daha iyi." deyince, Osman bir şey demedi ama bunu içinde tuttu.
Bir gün Osman (r.anh), -meclisinde- "Halifenin ihtiyaç halinde hazineden borç alıp eli rahatlayınca ödemesi caiz olur mu?" diye bir soru arz etti.
Ka'bu'l-Ahbar "Bunun bir sakıncası olamaz!" deyince, Ebu Zerr öfkelenip (değneğini kaldırdı ve), "Bre Yahudi çocuğu, bize dinimizi sen mi belleteceksin (diye vurdu)."
Osman (r.anh) da: "Sen bana ne kadar eziyet edip arkadaşlarıma ne kadar kafayı taktın. Haydi görevinin (yazıhanenin) başına dön!" dedi.
Ebu Zerr o zaman Şam'da divan görevlisi olup, Hac dönüşü biraz Peygamberin civarında kalmak için Osman (r.anh)'dan izin almıştı. Zira Ebu Zerr, Medine evlerinin Sel'a dağına kadar yayıldığını görünce Osman (r.anh)'a gelip, "Rasulullah (s.a.v.): "Binalar Sel'a dağına varınca buradan kaç!" buyurmuştu. Bana izin ver de Şam diyarında cihada çıkayım" deyip çıkış izni almıştı.
Fakat orada Muaviye'nin yaptığı pek çok şeyi beğenmiyordu. Muaviye ona üç yüz dinar gönderip gönlünü almak istemişse de o bunu reddetti.
Muaviye meşhur "Yeşil saray"ını yaptırmaya başlayınca; "Ya Muaviye, eğer bunu Allah'ın (devletin) kesesinden yaptırıyorsan bu hıyanettir. Kendi parandan ise o da israftır." diye çıkıştı. Muaviye seslenmedi.
Ebu Zer (r.anh), Şam'lılara: "Vallahi bilemediğim bir çok şey ortaya çıktı. Bunlar ne Kur'an'da ne sünnette var. Hakkın söndüğü batılın dirildiğini görüyorum. Doğrular yalanlanıyor, Allah'tan korkulmadan kayırmalar yapılıyor." diyordu.
Habib b. Esleme Muaviye'ye: "Ebu Zer, Şam'ı senin aleyhine çevirecek dikkat et." dedi.
Muaviye de Osman (r.anh)'a bildirdi. Osman (r.anh) da ona: "En güçlü hayvana bindirip bana çabuk yolla!" diye yazdı. O da birini katarak Medine'ye yolladı.
Ebu Zer gelir gelmez "Bu çocukları idareye getiriyor, halkın arazisini ellerinden alıp koruya çeviriyor. Mekke fethinden sonra kılıç korkusuyla inanmış görünerek, Peygamberin affı ile canlarını kurtarabilenlerin çocuklarıyla işbirliği yapıyor." diye söylenmeye başlayınca, Osman (r.anh) ona: "Medine'den çık nereye gidersen git." dedi.
Mekke ya da Kudûs'u istedi, ama Osman olmaz dedi. O, Kûfe ya da Basra, deyince, Osman (r.anh) "Ben seni Rebze'ye göndereceğim" diyerek oraya zorla yolladı. Ölene kadar orada kaldı.
Abdurrazzak, Ma'mer b. Raşid yoluyla Katâde'den şöyle nakleder:
Ebu Zer (r.anh) bir şey söylemiş, bu söz de Osman (r.anh)'ın hoşuna gitmeyip Ebu Zer'i yalanlamıştı.
Bunun üzerine Ebu Zer (r.anh): "Ben hiçbir kimsenin beni, Peygamber (s.a.v.)'in benim hakkımda "Ebu Zerr'den daha doğru olan bir lehçe sahibini, toprak, üzerinde barındırmamış, gök yüzü altında öyle birini gölgelememiştir." buyurmasından sonra, beni yalancı çıkarabilecek biri olduğunu sanmıyordum." dedi. (Bu meşhur bir hadistir. Bu hadisi bizzat Ebu Zerr naklettiği gibi Hurayra Abdullah b. Amr Ebu'd-Derda da aynı ifadelerle naklediyor. Metin için İbni Ebi Şeybe 12/124, 125, 13/344; Buhari, Tarih 9/23, 2/328)
Sonra Osman onu Rabze'ye yolladı. Ebu Zerr (r.anh): "Hak savunması beni arkadaşsız koydu." derdi. Rabze'ye vardığında da: "Mekke'den Medine'ye hicretimden sonra, Osman beni bedevi gibi bıraktı." derdi.
Ali (r.anh), Ebu Zer'e destek vererek yüreklendirmek istedi. Mervan da engel olmaya kalktı. Ali de sopasını bineğinin kafasına vurdu. Bu yüzden Ali ile biraz atıştı.
Osman (r.anh) : "Benim yanımda sen ondan daha iyi biri değilsin ki!" deyiverdi. Bu söz insanların hiç hoşuna gitmedi, uğraşıp ikisini barıştırdılar.
Rivayete göre Ebu Zer (r.anh)'ın ölüm haberi Osman'a ulaşınca "Allah rahmet eylesin!" dedi.
Ammar b. Yasir de: "Evet Allah ona her birimizin yaptıklarından dolayı rahmet etmiştir." dedi.
Osman (r.anh) öfkelenip "A babasının bilmem nesini kemiresice, görmüyor musun onun sürülmesine pişman oldum" deyip, muhafızlarına emredip kafasının arkasından itildi.
Osman (r.anh) "Haydi sen de Ebu Zerr'in olduğu yere çabuk git!" dedi.
Ammar gitme hazırlığı yaparken Mahzumoğulları Ali (r.anh) gelip Osman'la konuşmasını istediler.
Ali de gelip: "Ya Osman, Allah'tan kork, sen daha önce Müslümanların en salih adamlarından birini sürgün ettin, senin sürgününde adam helak oldu. Şimdi de aynen onun gibi bir zatı sürgün etmek istiyorsun." dedi.
Aralarında laf tartışması ilerleyince Osman (r.anh): "Asıl sürülmeyi ondan daha fazla sen hak ettin!" dedi.
Ali de: "Eğer diliyorsan onu da icra et." dedi.
Bunun üzerine muhacirler toplandı ve Osman (r.anh)'a: "Sen sana konuşan herkesi başka yere yollamaya sürgün etmeye kalkacaksan bil ki bu senin öyle kolayca yapamayacağın bir şeydir." dediler. O da Ammar'ı bıraktı.
Havşeb el-Fezarî anlatıyor:
Medine'ye koyunlarını götürürken Rabze'de Ebu Zer'i gördüm. Ona: "Vallahi burası Ğifaroğullarının merası değil, dedim de "Ben Medine'den zorla çıkartıldım." dedi.
Havşeb'den bu olayı dinleyen oğlu Bişr der ki: Ben bu hadiseyi Said b. Museyyeb'e anlatınca: Osman'ın Ebu Zerr'i çıkarttığını kabul etmeyip, "Ebu Zer Rabze'ye kendi gönlü ile çıktı." dedi. (Belazuri, Ensabu'l-Eşraf 6/166-171)
Ebu Zer meselesinde bir kısım alimler, Osman (r.anh) tarafını tutarak olayları naklediyorlar. Taberi der ki:
Muaviye'yi mazur sayanlar Yezid el-Fuk'asî'den nakledilen aşağıdaki anlatılacakları esas alırlar: Yezid der ki:
-Abdullah ibni Sebe, Şam'a gelince Ebu Zer'e rastlar ve "Ya Ebu Zer, Muaviye'nin: "Mal, Allah'ın malıdır. Dikkat edin her şey Allah'ındır." diyor. Sanki bu sözü ile devlet malını Müslümanlardan sakınıyor gibi..." dedi.
Ebu Zer de Muaviye'ye gelip "Sen neye Müslümanların malına Allah malı diyorsun?" dedi.
Muaviye: Ya Eba Zer, Allah sana merhamet etsin, hepimiz Allah'ın kulu, malda onun malı, halkta onun yarattığı, emir onun emri değil mi?" deyince, "Sen öyle deme" dedi.
"Ben onu Allah için değildir demiyorum, ama Müslümanların malıdır, diyeceğim." dedi.
İbnu Sebe Ebu Derdâ'ya da geldi. Ama o "Kimsin sen, sanıyorum sen yahudisin!" deyip Ubade ile onu yakalayıp Muaviye'ye getirdiler ve "İşte Ebu Zerr'i kışkırtan bu!" diye şikayette bulundular.
Sonra Ebu Zerr zenginlere ve fakirlere hitab ederek malları toplayıp da vermeyenlerin akıbetlerini anlatmaya devam etti. Fakirlerle zenginler birbirine düştü. Zenginler gelip Muaviye'ye durumu şikayet ettiler. Muaviye de şikayet mektubunu Osman (r.anh)'a yazdı.
Osman (r.anh): "Görüyorum ki fitne dilini çıkarıp gözlerini açmış. Saldırıya geçmesi pek yakın. Sakın yara iyi olmadan kabuğunu gevşetmeyin. Sen Ebu Zer'i bana yolla, azığını verip ona iyi davran" diye yazdı.
Ebu Zer Medine'ye gelip evlerin Sel'a dağına kadar geldiğini görünce "Medine yayılan bir yer olacağı ile müjdelendi." deyip Osman'ın yanına girdi.
Osman (r.anh) ona, yapılan şikayetleri sordu.
Sonra ona "Ya Eba Zerr, "Ben bana ne ile hükmediliyorsa ben de onunla hüküm veririm. İnsanları zahid olmaya mecbur edemem. Ben onları gayret ve iktisada davet ederim." dedi.
Ebu Zerr ona: "Medine de bana yurt değil, buradan çıkıp gitmeme izin ver." dedi.
Osman: "Sen buradan daha kötüsünü bulacaksın." deyince de: "Rasulu Ekram bana "Evler Sel'a dağına varınca buradan çık git." buyurmuştur." dedi.
Sonra da Rabze'ye kadar gidip orada konakladı.
Osman ona bir deve iki hizmetçi köle verdi ve "Allah aşkına Medine'ye gel git de orada bedeviye dönme!" dedi. O da öyle yaptı. (Taberi, 4/273
İmam Zehebi, Tarihul-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 34-38)
Ebu Zer El-Ğifari (r.anh.) Hayatı, Mucâdelesi ve Ölümü
(İbni Sa'd 4/219; İbni İshak 138, 141; Vakidi, Fihrist; Buhari, Kebir 2/221; Musned 5/144; İbni Main, Tarih 2/704; Halife, Tabakat 31; Ahmed b. Hanbel, Zuhd 182; İbnu Mubârak, Zuhd, 15, 21, 88, 108, 190, 208, 228,426, 440)
Adı Cundeb'dir. Nesebi Cundeb b. Cunâde b. Kuayb b. Suayr b. El-Vak'a b. Haram b. Sufyan b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyas b. Mudar.
Doğru olan baba adının Cunâde oluşudur. Babasının adının Seken olduğu yine başka bir rivayette de, Burayre b. Abdullah hatta Burayre b. Cunâde bile denmiştir. (İ. Sa'd 4/219; T. Dımışk 66/174)
İlk müslümanlardandır. Denildiğine göre İslama giren beşinci kişidir. Gifar kabilesinden Mekke'ye gelip müslüman olduktan sonra yine Peygamber (s.a.v.)'in emriyle ülkesine dönüp orada ikâmet etti. Daha sonra Nebi (s.a.v.) Medine'ye hicret edince Ebu Zerr de hicret etti.
Rivayet olunuşuna göre Ebu Zerr (r.anh) esmer, iri yapılı, sık sakallı biriydi.
Ebu Davud: "Ebu Zer, Bedir harbine katılmadı. Ancak Ömer, kendi döneminde devlet gelirinden pay ayırdığında onu da Kurrâ olanlarla birlikte, Bedir'de bulunanlar kısmına dahil etti. İlim ve fazilet bakımından İbni Mesûd'un denginde biriydi. Çok zahid olup işi gücü iyiliği emretmek idi. Bu konuda Allah için bir şey söyleyecekse kimsenin kınamasına aldırmazdı. Peygamber (s.a.v.) onun hakkında:
"Dili Ebu Zer'den daha doğru olan birini, ne gök; altında gölgelendirdi, ne de toprak üstünde barındırdı." buyurmuştur.
Bu hadisi Tirmizi Abdullah b. Amr'dan naklederek "hasen" dereceli sayıyor.
(Tirmizi 3801; İbnu Sa'd 4/228; Hakim 3/342; Hakim el-Esama 1/185, 4/480; İbni Mace 156; İ. Ahmed, Zuhd 184; T. Dımışk 66/190; İ. Ebi Şeybe 12/125; Buhari, T Kebir 9/23; Ebu Nuaym, Hilye 4/172; Musned 2/175, 223; Tahavi, Muşkilu'1-Asar no 532; İ. Hibban, İhsan 9/13 no 7091)
Ali (r.anh)'den rivayet edilir ki, bir kere kendisine Ebu Zer sorulmuş o da "O, öyle bir ilim topladı ki, insanlar ondan istifadeden aciz kaldılar. O da bu ilim torbasının ağzını öyle bir büzüp bağladı ki içinden artık bir şey çıkmıyor." demiştir. (T. Dımışk 66/188, 190; İbni Sa'd 4/232)
Nebi (s.a.v.) ona şöyle buyurmuştu:
"Ya Ebâ Zer! Ben senin zayıf yapılı olduğunu görüyorum. Kendim için neyi seviyorsam senin için de onu isterim. Sen iki kişi üzerine bile emir olmayacaksın, yetim malının da velisi olmayacaksın."
(İbni Sa'd 4/231; Muslim, İmara 1826; Musned 5/180; T. Dımışk 66/219; Beyhaki, Sunen-i Kubra 6/283; Nesai 6/255; Ebu Davud 2868)
Ebu Ğassan en-Nehdî anlatıyor:
Bize Mes'ud b. Sa'd -Hasen b. Ubeydullah- Rayâh b. El-Haris- Sa'lebe isnadıyla Ali (r.anh)'ın "Artık, bu gün Allah için iş yaparken, kınanmaya aldırmayan, Ebu Zer ile benden başka kimse kalmadı." diyerek eliyle göğsüne vurdu. (İbni Sa'd 4/331, 332)
Burayde b. Sufyan, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini anlatır:
-Rasulullah (s.a.v.) Tebuk seferine hareket ettiği zaman ashab habire gelip bu sefere katılmakta geri kalanları bildirerek "Ya Rasulallah! Falanca da geri kaldı!" diyor, o da "Geçin onu, eğer onda bir hayır varsa Allah onu size yetiştirecektir." buyurmuştur.
Nihayet: "Ya Rasulallah! Ebu Zer de geri kaldı." denilince, "Bırakın bi hayır varsa Allah onu size yetiştirir. Değilse -munafıksa- ondan sizi kurtarmış olur." buyurdu.
Ebu Zerr'i devesi geri koymuştu. (Önce birkaç gün devesini besleyip öyle yola çıkmıştı.) Ama deve bir müddet sonra bitkinleşip dikilip kaldı.
Çaresiz kalan Ebu Zerr de devedeki eşyalarını sırtına alıp o sıcakta yaya Peygambere yetişmek için yola devam etti. Artık geriden gelenler gelmiş yeni gelen kimse yoktu. Peygamber (s.a.v.) bir yerde konaklamışlardı.
Ashabdan biri, "Ya Rasulallah! Şuradan bir adam yaya olarak geliyor." dedi.
Rasulullah (s.a.v.) de: "Ebu Zerr, sen ol bari!" dedi.
İnsanlar iyice bakınca "Ya Rasulallah vallahi o Ebu Zerr!" dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Allah Ebu Zerr'e rahmet etsin, yapayalnız yürür, yapayalnız ölür, yapayalnız diriltilir." buyurdu.
Sonra Ebu Zerr'e hayat vuracağı darbesini vurdu. Ebu Zerr (hayatının sonuna doğru Osman tarafından) Medine yakınındaki Rabze'ye sürüldü.
Öleceğini anlayınca hanımına ve kölesine: "Ben öldüğümde yıkayıp kefenleyin sonra beni yolun kenarına koyup bekleyin. İlk geçecek kervana bu Ebu Zer'dir deyin." diye vasiyet etti.
Ölünce onlar da vasiyeti tuttular. Derken bir kervan geldi. Onlara bildirilmediği için hayvanları Ebu Zerr'in teneşirine basa yazdılar.
Meğer gelen Kûfelilerden bir grup ile Abdullah b. Mes'ud imiş. "Bu ne?" diye sorunca, Ebu Zer'in cenazesi olduğu anlatıldı.
İbni Mesud ağlamaya başladı ve "Ebu Zer'e Allah rahmet eylesin, yalnız yürür, yalnız ölür, yalnız dirilir." buyuran Peygamberimiz doğru söylemiştir." dedi.
(Bu rivayet ravi Burayde'nin zayıflığı sebebiyle isnaden zayıf ise de) Abdullah b. Mesud'un Kûfe'den gelirken Rabze'ye uğrayıp Ebu Zer'in namazını kıldırıp defnettiği ittifakla sabit bir haberdir. (İbni Hişam 4/133; Hakim, Mustedrak 3/50, 51; Beyhaki, Delail 5/221-222; Vakidi, Meğazi 1000, İbnu Asakir, Tarihi Dımışk 66/186; İbni Sa'd 4/234)
Ebu Zer (r.anh)'ın anlatılacak çok menkibeleri vardır:
Kendisinden Enes b. Malik, Cubeyr b. Nufeyr, Zeyd b. Vehb, Said b. Museyyeb, Ebu Salim el-Ceyşanî, Sufyan b. Hânî, Ahnef b. Kays, Abdurrahman b. Ganm el-Eş'arî, Ebu Murâh, Kays b. Abbâd, Suveyd b. Gafele, Ebu İdris el-Havlanî, Abdullah b. Es-Samit, Ma'rur b. Suveyd, Ebu Osman en-Nehdi ve nice alimler hadis rivayet etmişlerdir.
İbni Asakir "Tarih-i Dımışk"ında onun haber ve ahvalin "geniş biçimde ele almıştır. (T. Dımışk 66/174-222 sayfaları arası. Ne yazık ki büyük bir bölümü kayıp olduğundan matbu kısımda Ebu Zerr ile ilgili bölümünün çoğu Ebu Şamme'nin "ihtisar"ından alınmıştır)
Huseyin el-Muallim İbnu Burayde'den naklediyor:
Ebu Zer, siyah bir kimse olup, sık sakallı idi. Ebu Musa el-Eş'arî ona ikram eder ve "Kardeşime merhaba!" der, O da "Sen artık benim kardeşim değilsin. Sen devlet görevi almadan (dünyaya dalmadan) benim kardeşimdin." derdi. (İbni Sa'd 4/230; İ. Asakir, Tarihi Dımışk; 66/210, 211)
Ebu Zerr'in haberleri arasında onun atılgan şecaatli biri olduğunu gösteren şeyler vardır:
Muhammed b. Sa'd der ki:
Bize Muhammed b. Ömer el-Vakidi -İbnu Ebi Sebra - Yahya b. Şibl isnadıyla Hifâf b. îmâ b. Rahsa'dan şöyle anlatır:
Ebu Zer avına isabet ettiren biriydi. Çok cesur olup, tek başına gider düşmanın yolunu keser, bir yırtıcı hayvan gibi bir gruba saldırırdı. Sonra Allah onun kalbine İslam sevgisi verdi. (İbni Sa'd 4/222; İbnu'l-Cevzi, Sıfatu's-Savfe 1/586; T. Dımışk 66/184; Uzun bir haber olup gerisi Ebu Zer'in İslam'a girişini anlatır.)
Bize Fudayl b. Merzuk, Cebele binti Musaffih yoluyla Hatıb'dan naklediyor:
Ebu Zer; "Rasulullah (s.a.v.), Cebrail ve Mikail'in göğsüne boşalttığı şeyden hiçbirini bırakmadan, benim kalbime boşalttı. Ben de onun göğsüme boşalttığı şeyden hiçbirini bırakmadan, onları Malik b. Damra'nın kalbine boşalttım." derdi. (T. Dımışk 66/187; Taberani, Kebir 2/149 h. No 1624; İsnadında meçhul kişiler var. Mecmeu'z-Zevaid 9/331, Zehebi, S. A. Nubela 2/58 "bu munkerdir" der.)
Ebu İshak es-Subey'î, Hani b. Hânî'in, Ali'den şöyle işittiğini anlatır:
Ebu Zer ilim dolu bir kabdır. Sonra o kabın ağzını sıkıca bağladı ölünceye kadar içinden hiçbir şey çıkmadı. Bunu Ebu Davud anlatır. (Bunu şimdilik Ebu Davud'da bulamadım. Belki bir yanılmadır. Ancak 4 nolu dipnotta bu haber geçmişti)
Şerik, Ebu Rabia el-Iyâdî, İbnu Burayde isnadıyla Burayde'den
Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyler:
"Ben dört kişiyi sevmekle emroldum. Zira Allah onları seviyor. Ali, Ebu Zer, Selman ve Mikdad"
(Musned 5/351; Tarihi Dımışk 66/189)
Ravi Ebu Rabia'dan Ebu Davud ve ; diğerleri hadis naklediyorlar. Ebu Hatem ise ona "Munkeru'l-Hadis"tir diyor.
Abdulhamid b. Behram der ki:
"Bize Şehr (b. Haşveb) Esma (binti Yezid)'den anlattı ki, Ebu Zer Nebi (s.a.v.)'e hizmet eder, hizmeti bitince mescide girerdi. Sanki orası evi idi de sırtını yaslardı.
Bir gece Peygamber (s.a.v.) mescide girdiğinde onu uyur görmüş ve ayağıyla ona dürtmüştü ve: "Hey seni uyur görüyorum!" dedi.
O da: "Nerede uyuyayım? Benim buradan başka evim mi var ki?" dedim.
Rasulullah (s.a.v.) onun yanına oturdu ve "Peki seni bu mescidden çıkardıkları zaman ne yapacaksın?" buyurunca, "Şam'a giderim!" zira şam hicret yurdu, Mahşer'in kurulacağı arazi, Peygamberler diyarıdır. Ben de oralı olurum!" dedim.
"Ya oradan çıkardıklarında ne yapacaksın?" buyurunca, ben "O zaman bu mescide gelir yerleşirim hem evim hem mescidim olur!" dedim.
Nebi (s.a.v.) de "Ya seni buradan tekrar çıkarırlarsa ne yapacaksın?" buyurunca "O zaman kılıcımı alır ölünceye kadar kendimi savunurum." dedim.
Rasulullah kaşlarını çatarak gülümsedi ve "Sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi? Seni nereye çekerlerse oraya gidersin. Nereye sürerlerse oraya gidersin. Ta ki bana; kavuşuncaya kadar böyle davranırsın." buyurdu."
Bu hadisi İmam Ahmed tahric ediyor.
(Musned 6/457; Taberani, Kebir 2/148 no 1623.
Bu sadece baş tarafıdır. Heysemi onu el-Evsat'ta diye belirtir. Mecmeu'z-Zevaid 2/22; İbni Sa'd 4/226; T. Dımışk 66/191, 192)
El-Evzaî, Ebu Kesir aracılığıyla babasından şunu nakleder:
İnsanlar' Mina'daki orta şeytanın olduğu yerde etrafını sarıp, soru sordukları sırada ben de Ebu Zer'in yanına geldim.
Bir adam geldi ve "Mu'minlerin emiri seni fetva vermekten men etmedi mi?" dedi.
Ebu Zerr başını kaldırdı ve "Sen benim murakıbımmısın -başını göstererek- siz buraya en, keskin kılıçla vursanız, ben de o kılıç kafamı koparana kadar Rasulullah'tan duyduğum bir kelimeyi söyleyebileceğimi sanırsam kesinlikle o sözü söylerim." dedi.
Bu haberi Evzâî'den çok kişi rivayet etmiştir. Ravi Ebu Kesir'in adı Mersed olup "Saduk" bir ravidir.
(Ebu Nuaym, Hilye 1/160; T. Dımışk 66/194)
Sa'lebe b. Hakem, Ali'den naklediyor:
"Allah için kınayanların kınamasına aldırmayan Ebu Zer'le benden başka kimse kalmadı." deyip eliyle kendi göğsüne vurdu. (İbnı Sa'd 4/231, 232; Bu daha önce de geçmişti)
El-Cerîrî, Ebu'1-Alâ b. Eş-Şıhhır'dan el-Ahnef'in şöyle dediğini anlatır:
"Ebu Zer Medine'de Kurayş'ten bir grubun başına dikilip "Hazine gibi para biriktirenlere, ateşte kızartılmış bir taşın, meme uçlarından basılarak omuzunun üstünden çıkacağını müjdeledi."
Hepsi başını eğdi, hiç kimsenin ona bir şey dediğini görmedim. Ravi "Ben onu takib ettim." diyerek kıssanın gerisini anlatır. Bu sahih bir haberdir.
(Buhari, Zekat 4 h. no 1407, 4660; Musned 5/176; Tarihi Dımışk 66/195; İbnu Sa'd 4229)
İbnu Lehia, Ebu Kabil'den naklediyor:
Malik b. Abdullah b. iyadî'yi, Ebu Zer'den şöyle naklederken duydum: Ebu Zer, Osman'ın yanına gitmişti. (Yanında Ka'b vardı.) Osman (r.anh) ona: "Ya Ka'b! Abdurrahman ölüp geriye mal bıraktı, bu konuda ne diyorsun?" dedi.
Ka'b da: "Eğer zekatını vermişse bir sakıncası yok." dedi.
Bunu duyan Ebu Zerr (r.anh) öfkelenip, bastonunu kaldırıp, Ka'b'a vurdu. Osman araya girdi ve Ebu Zerr: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i "Şu dağ benim için altın olsa ondan verdiğim sadakalar da Allah kalında kabul olsa bile yine de ondan geriye altı okiyyelik bir miktar hınıkmak hoşuma gitmez." derken duydum. Allah için sana yemin veriyonun, Ya Osman sen bunu duydun muydu? diye üç kere tekrarladı, o "evet" dedi.
(Musned 1/63 h. no 455;
Bu hadisi Dr. Tedmurî'nin, îbnu Lehîa sebebiyle zayıf sayması hir şey ifade etmez)
Ca'fer b. Burkan, Sabit b. El-Haccac yoluyla Abdullah b. Sîdân'dan ımkledyor:
Osman'la Ebu Zer çekiştiler, hatta sesleri bir hayli yükseldi.
Sonra Ebu Zerr Osman'ın yanından ayrılırken gülümseyerek ayrıldı ve "Ben emri dinleyen ve itaat eden biriyim. Eğer bana emirim, Aden'e gitmemi bile emretse giderim!" dedi. Osman (r.anh), ona Rabze'ye gitmesini emretmişti. (İbni Sa'd, Tabakat 4/227; T. Dımışk 66/201; Ravi İbni Seydan zayıftır)
Zira aynı haberi yine Musned'de 5/161 apayrı bir isnadla veriyor. Üstelik hadisin metin kısmı Buhari'nin zekat bab 4'te 1408 nolu hadisidir. (Muidim 992; Musned 2/450, 457, 5/176;"T. Dımışk 66/195, 197)
A'meş, Meymun bin Mihran aracılığıyla Abdullah b. Sîydân'dan nakleder:
Ebu Zer (r.anh) "Eğer Osman bana, başımın üstünde (amut) yürümemi emretseydi, kesinlikle öyle yürürdüm." dedi. (T. Dımışk 66/201)
Ebu Cuveyriyye, Zeyd b. Halid el-Cuhenî'den naklediyor:
Ebu Zer (r.amnh), Osman'a "Vallahi sen bana sürünmemi emretseydin gücümün yettiği kadar sürünüldüm." dedi.
Ebu İmran el-Cevnî, Abdullah b. Es-Sâmit'ten nakleder:
Ebu Zer Şam'dan -Muaviye'nin şikayeti üzerine Medine'ye geldiğinde, Osman'a "Ya Emira'l-Mu'minin! Kapıyı aç, (zira kapıda bir saat bekletilmişti) Sen beni Kur'an okudukları halde boğaz hançerelerinden öte geçmeyen (kalbine inmeyen), okun yaydan çıkıp gittiği gibi isi anıdan çıkan, okun geriye gelemediği gibi geriye İslama dönmeyen kılıklarının alameti sakal kesmek olan o harici kavminden mi sanıyorsun. Vallahi ben onlardan değilim onlarla buluşmadım da. Bana kalk desen ayaklarım taşıdığı süke ayakta kalırım, beni bağlasan sen çözmedikçe bağı kendim çözmem." dedi. (T. Dımışk 66/201;
Burada Ebu Zer'in tarif ettiği Hariciler hakkındaki sözleri Buhari'deki, Ebu Said el-Hudrî hadisi olup Btıhari'nin sondan ikinci 7562 nolu hadistir)
Avvam b. El-Havşeb der ki Bana Benî Sa'lebeli bir şeyh ve hanımı anlattı ki:
Rabze'de konakladık. Yanımızdan saçları dağınık bir ihtiyar geçti. "Bu Peygamberin ashabından" dediler. Biz kendisinden başımı yıkama izni istedik. Bizi iyi karşılayıp "olur" dedi. Biz bu işle uğraşırken, Iraktan yanına bir grup geldi ve "Ya Eba Zer! Şu adam -Osman (r.anh)- demek sana yapacağını yaptı. Ona karşı isyan bayrağı çekersen sana dilediğin kadar adam ikmali yaparız!" dediler.
O da "Ey müslümanlar, bana bu teklifi yapmayın. Sultanı zelil yapmayın. Zira sultanı alçaltanın tevbesi yoktur. (Musned 5/165; İbni Sa'd 4/227; Tarihi Dımışk 66-201) Vallahi Osman beni en uzun kalasa bile bağlasa yine itaat edip dinlerdim. Sabreder ve bunda kendime hayır görürdüm." dedi.
Humeyd b. Hilal, Abdullah b. Es-Samit'ten Ebu Zer'in hanımı "Vallahi Osman Ebu Zer'i Rabze'ye sürmedi. Ama Peygamber (s.a.v.) ona "Evler Medine'deki Sel'a dağına kadar varırsa Medine'den çık." buyurmuştu, ondan gitti." dedi. (T. Dımışk 66/202; Hakim 3/344; Beyhaki, Delail 6/401)
İbn Şevzeb, Galib el-Kattan'dan nakleder:
"Ya Eba Saîd, Ebu Zer'i Medine'den Osman (r.anh) mı çıkarmıştı?" deyince o "Allah korusun!" dedi. (T. Dımışk 66/202) Bu Ebu Said, Hasen-i Basri'dir.
Ebu Hilal, Katade yoluyla Said b. Ebu'l-Hasen'den nakleder:
Ebu Zer'e yapılan devlet tahsisi dört bin dinar idi. Onu aldığında hizmetçisini çağırır ve yıllık ne kadar ihtiyaç olduğunu sorar, sonra ihtiyaçları yıllık olarak alır. Son kalanı ile de demir para alır ve "Hiçbir altın ya da gümüş kap yok ki üzerine eğilince sahibine parlamasın." derdi. (T. Dımışk 66/206; İbni Sa'd 3/230)
El-Evzâî, Yahya'dan (İbni Ebi Kesir) naklediyor:
Ebu Zer'in otuz binek atı vardı. Cihad'a giderken on beşine biner, diğer on beşini dinlendiriyordu. Geri dönünce de diğer on beşine binerdi. (Tarihi Dımışk, 66/209)
Sabit el-Bunanî anlatıyor: Ebu'd-Derda bir ev yapmıştı. Ebu Zer yanına geldi ve: Bu da ne, sen Allah'ın harab edilmesini emrettiği evi imar mı ediyorsun?" dedi.(Tarihi Dımışk, 66/210)
Ebu Derda evin inşasını bitirince şu şiiri söyledi:
"Bir ev yaptım ki ömür sürecek olan ben değilim.
Onu yapınca bildim evim neresi. "
Huseyin el-Muallim, İbnu Burayde'den nakleder:
Ebu Musa Medine'ye geldiğinde Ebu Zer'e rastlar ve hep beraber olurlar. Ebu Musa ona ikram ederdi. Eş'ari zayıf, kısaca biriydi. Ebu Zer ise esmer, gür saçlı biriydi.
Ebu Musa ona yaklaşınca "Ona, benden uzak tut" der.
Ebu Musa "Merhaba kardeş!" deyince, "Ebu Zerr onu iter ve "Ben senin kardeşin değilim. Ben seninle, sen bu devlettekilere memur olmadan kardeş idim." derdi.
Ebu Hurayra'ya de aynısını söyledi. "Git yanımdan, sen bunlara çalışmadın mı?" deyince "Evet." dedi.
"Peki yüksek bina, arazi veya hayvan edindin mi?" deyince Ebu Hurayra "hayır" dedi o da "İşte sen kardeşimsin." dedi. (Ibni Sa'd 4/230; T. Dımışk 66/210, 211)
Ebu Zer'den sonra Abdullah b. Mesud da ancak yirmi gün kadar yaşadı." denir. (T. Dımışk 66/222)
Cerîrî der ki: Bize Ebu'1-Alâ b. Abdullah Nuaym b. Ka'neb'in şöyle anlattığını haber verdi:
-Ebu Zer'in yanına gelmiştim. Hanımı tirit yemeği getirdi. Ebu Zerr bana "Buyur sen ye! Ben orucum." dedi. Sonra kalkıp namaz kılmaya başladı. Sonra namazı boşlayıp yemekten yedi.
Ben "inna lillah ve inna ileyhi raciun! Senin bana yalan söyleyeceğini sanmazdım!" dedi.
O da: "Ben sana yalan söylemedim. Hem ben bu ayda üç gün oruç tuttum. Bana sevabı yazıldı. Yemek de helal oldu." dedi. (İmam Zehebi, Tarihul-İslam, Cantaş Yayınları: 6/ 96-104)